31 Ekim 2005

Kardelenler büyüyünce Sezen Aksu olacak

Sezen Aksu’yu sevmenin sonu yok. Olmasın da zaten... Geçtiğimiz Çarşamba, Sezen Aksu’nun, Turkcell ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin imkánı olmayan kız çocuklarını okutmak için kaynak yaratan ortak projesi Kardelenler için verdiği açılış konseri vardı.
Haberlerini okumuşsunuzdur, ilanlarını görmüşsünüzdür; dolayısıyla bunun Türkiye’nin 17 ayrı noktasında gerçekleştirilecek 21 konserlik bir turnenin ‘açılış’ konseri olduğunu da biliyorsunuzdur.
Keza, Sezen Aksu’nun yine Kardelenler için dördü remix, sekiz parçadan oluşan bir single yayınladığını da... (Üçü başka hiçbir yerde yayınlanmamış yeni ve her zamanki gibi güzeller güzeli Sezen Aksu şarkıları, biri de o canım Ünzile; her dinlediğinde insanın içini kıyım kıyım kıyan, sözleri Aysel Gürel’e, müziği Onno Tunç’a ait olan...)
Konser ve albüm gelirlerinin Kardelenler projesinin havuzuna akacağını da... Konserlere gidiniz, albümü alınız, sadece kendinize almakla kalmayıp sevdiklerinize de hediye ediniz... Kendinizi muhteşem bir konser izlemiş, harika bir albüm dinlemiş olmanın çok ötesinde iyi hissedeceksiniz. Geçtiğimiz Çarşamba günkü konser, aynı zamanda projenin beşinci yılını kutluyordu. Ülkede hiç eğitim almamış 500 bine yakın kız çocuğunun 5 bini, beş yıldır bu sayede okuyor. 250’si üniversiteye gidiyor.
Sezen Aksu’nun, Kardelen isimli bir şarkı yazdığının, şarkıya klip çekileceğinin, çekim için Mardin’e gidileceğinin duyumunu evvelden almıştık. Hatta o çekim ekibine askıntı da olacaktık ama zamanlama hatası; mümkün olamadı...












Onun yerine, Ayşe Ersayın tarafından çekilmiş klibi, Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nu doldurmuş insanlarla birlikte, sahneye yerleştirilmiş dev ekrandan izledik: Solumda, başından beri bu proje için harıl harıl çalışmakta olan, karne törenlerinde, kutlama etkinliklerinde birlikte zırıldamayı huy edindiğimiz, bir başka şahane kadın Necla Zarakol... Sağımda zaten her Sezen Aksu konserinde ağlamazsa başı ağrıyan, bu seferki insanın duyargalarını iyiden iyiye bileyleyen bir hadise olduğu için muslukları hepten koyveren Ziya... Ortada ben... Senkron bir şekilde mendillerimizi çekip hüngür şakır bir şekilde...
Sezen Aksu, Kardelenler projesi için bir şeyler yapmayı kendisi istemiş. Teklif ondan gelmiş. Turkcell Kurumsal İletişim Müdürü Zuhal Şeker’in -özellikle bu proje söz konusu olduğunda latekslerini ve pelerinini çekip bir acayip Superkadın performansı sergileyen, bir başka şahane kadın- gayretleriyle o çekirdek ‘Ben de bir şeyler yapayım’ niyeti, buralara kadar varmış. Bu ülkede birkaç -tez vakitte anıtı dikilesi- Dr. Türkan Saylan, birkaç Sezen Aksu daha olsa... Hayat bayram olsa...
Hayat, durduğu yerde bayram olmuyor, olamıyor bildiğiniz gibi maalesef... Bu çalışmaların gelirleriyle kimbilir kaç çocuğa daha eğitim imkánı sağlanacak. O kızlar büyüyüp, kimbilir, inşallah, Zuhal Şeker’ler, Necla Zarakol’lar, Sezen Aksu’lar, Türkan Saylan’lar olacak...
Ziya, çıkışta ömründe kaç Sezen Aksu konseri izlediğini saydığını söylüyordu. Onun enventerinde 40 küsur konser var - ki kendi tabiriyle Sezen Aksu’ya sarması da son 15 yılın işiymiş. Bunun üzerine ben de oturup sayayım dedim. Hesabın içinden çıkamadım. Fakat şu kadarını söyleyeyim: Bu sene galiba bu, dört ya da beşinci. Her biri ünik bir güzellik, her biri hayattan bezdiğim anlarda yetişen bir cankurtaran yeleğiydi. Ve önümüzdeki Çarşamba, aynı konseri, Allah nasip ederse bu kez Çeşme’de izleyeceğim. Hem Çeşme, hem Sezen Aksu... Anlayacağınız, önümüzdeki Çarşamba, yoğun tedavi ünitesindeyim...
Zira efen’im; buralarda duramaz bir háldeyim. Vardır böyle zamanlar; İstanbul’da yaşadığım şu 15 yılda birkaç kez oldu. Şehir tükürür atar ya insanı, öyle bir hissiyat. Ege’nin sularının dibine çöküp mal gibi, penguen gibi, ufka bakacağım... Eski dostlarımla muhabbet koyup, ailemin sofrasına oturacağım. Yeğenimi koklayacağım. Bünyeyi iyota bandıracağım... Akşamüstü duşlarından sonra üzerime tiril bir şeyler geçirip, soğuk karpuz dişleyip, kábussuz uyuyacağım. Zira bu şehir benden ne kadar sıkıldıysa, ben de kendimden en az bu şehirden sıkıldığım kadar, bu şehirden en az kendimden sıkıldığım kadar sıkıldım. Sezen Aksu, ‘Tebdil-i mekánda ferahlık yokmuş aslında / Acının yüzölçümü yeryüzünden çokmuş aslında’ der ama... Eve gitmek, tebdil-i mekán sayılmaz. Eve gitmek, eve gitmektir. Ve Robert Frost’tan bir devşirmeyle dile getirecek olursak; ev, daha doğrusu yuva, oraya gittiğinizde sizi doğal olarak içeri buyur ettikleri yerdir. Ev, bünyeye iyi gelir. Ev, hep iyi gelir. Ben bir süreliğine eve gidiyorum; nasipse ordan görüşürüz.
(Ebru Çapa'nın 14.08.2005 tarihli Hürriyet'teki yazısı)

Meyra'dan hit dolu bir albüm

5 yıl önce çıkardığı ilk albümü 'Nutropu'nun ardından M. Ali Ilıcak'la evlenip müziğe ara veren ve Amerika'da opera eğitimi alan genç şarkıcı Meyra, müzik dünyasına iddialı bir dönüş yaptı. Beş yıldan beri albüm çalışması yapmayan ve Amerika'da 'New World School of the Arts'da akademik opera eğitimi alan Meyra, Başka Bir Kadın'la geri döndü. Kaliteli ve iddialı bir proje ile dönüş yapan sanatçı; albümde hem kendi bestelerini hem de Sezen Aksu, Zeynep Talu, Aysel Gürel ve Ümit Sayın gibi usta bestecilerin şarkılarını seslendirdi.
'Başka Bir Kadın'da Türkçe'nin yanısıra İngilizce ve İtalyanca şarkılar da seslendiren Meyra, aldığı opera eğitimini ustalıkla kullandı. Yeni albümünde; çok sayıda hit parça bulunan sanatçı, kendisine ait olan 'Efendim', 'Şıp Sevdi', 'O Sensin' ve 'Yorma' isimli şarkıları da albüme koydu. Sezen Aksu'nun 'Her Şey Eskir' adlı parçası da albümün en 'hit' parçalarından biri olmaya aday... Tomoso Albioni'nin klasik bestesine Özgül Ayazlar ile birlikte söz yazan Meyra, Arif Mardin'in tavsiyesiyle Albinino'nun 1600'lü yıllarda bestelediği 'Adagio' adlı klasik eserini ise albümünde Türkçe ve İtalyanca olarak söyledi. Meyra, ayrıca Ajda Pekkan'ın unutulmaz şarkılarından biri olan 'Sana Ne Kime Ne'yi yeniden yorumladı. Ozan Çolakoğlu, Özgür Buldum, Volga Tamöz, Aytuğ Yargıç ve Alper Erinç de aranjeleriyle katkıda bulunduğu albümde sözü ve müziği Meyra'ya ait 4 parça bulunuyor. Meyra'nın ilk klibini, çıkış şarkısı olarak seçilen, sözü ve bestesi kendisine ait 'Emrinize Amade, Yaşıyorum Pek Şahane' isimli parçaya çekeceği öğrenildi.

30 Ekim 2005

Sezen Aksu ve Tarkan’ın şarkıları iTunes'da

Apple IMC Genel Müdürü Tansu Yeğen ücretli müzik indirme sitesi Apple iTunes aracılığıyla Sezen Aksu ve Tarkan’ın şarkılarının bütün dünyaya satışına başlandığını açıkladı.
MÜ-YAP Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği Başkanı Bülent Forta ise, Türkiye’de de yıl bitmeden Türkçe şarkıların dijital ortamdan indirilebileceğini, böylece Türk müziğinin dünyadan ulaşılabilir olacağını bildirdi.

Sezen Aksu Bochum'dan geçti

Melez, çokkültürün ürünü. Demirden, kömürden sonra, Ruhr’daki en büyük zenginlik kaynağı. O zenginliğin ana mayası Türkler. Polonyalı, İspanyol, Fransız, Macarla birlikte Türkler. Bu zenginliği kutlamak gerek. Bu çokkültürü kutsamak gerek. Eyalet Meclisi bunu yapıyor. Düzenlediği ilk festivali Türklere armağan ediyor, adını koyuyor: Melez 05.
Ruhr Eyalet Meclisi'nin düzenleyip Türk'lere armağan ettiği ilk Festival olan Melez 05 kapsamında dün akşam Sezen Aksu muhteşem bir konser verdi. 2 haftadır süren etkinlikler kapsamında Sezen Aksu konseri, Müjde Ar sohbeti, Atıf Yılmaz'ın "Eğreti Gelin" filmi, Aydın Esen piyano dinletisi, İstanbul Şehir Tiyatrosu "Danton’un Ölümü" oyunu, Ankara Devlet Opera ve Balesi dans gösterisi, bölgesel filmler, çocuk tiyatroları, sohbetler yer aldı.
Ruhr, 2010’da Avrupa Kültür Başkenti olmak için adaylığını koymuş. Melez 05 bu adaylıkta en önemli dayanaklardan biri. Festival, başka kültürleri vurgulayarak gelecek yıllarda da olacak. . Çokkültürlü olmak, zenginlik kaynağı. Onun için bu gibi festivallerle kutlanıyor.

Hayvanlar saygı bekler

Türkiye Hayvan Hakları Platformu, 2004 yılı aralık ayında, Ayfer Uzunoğulları'nın öncülüğünde kuruldu. Platformun çok çeşitli meslek gruplarından toplam 75 kurucu katılımcısı var. Üyeler arasında Haluk Şahin, Türker Alkan, Ercan Karakaş, Müjde Ar, Halit Refiğ, Turgay Renklikurt, Uğur Dündar, Sezen Aksu gibi isimlerin de yer aldığı platformun amacı, hayvanlarla ilgili sorunlara çözüm bulunabilmesi için farklı fikirlerin dile getirilebileceği özgür bir tartışma ortamı sunmak, toplumsal duyarlılığı artırmak ve hayvanlara saygı bilincinin geliştirilmesine katkıda bulunmak. Bu amaçla hazırlanan bir tanıtım filmi, geçtiğimiz günlerde RTÜK'e sunuldu. Bunun dışında da çalışmalara devam ediliyor.
(29.10.2005 tarihli Sabah Cumartesi'den)

Şikâyetçi Ayşe, Fatma: Savaş bu programı yapma!

Ayşe ve Fatma hanımlar birleşip avukat tutmuş: "Bu programı yapma!" diyerek ihtarname göndertmişler bana. "Kim bu Ayşe ve Fatma?" derseniz söyleyeyim. Ayşe Hanım Ajda Pekkan, Fatma Hanım ise Sezen Aksu. Ortak avukatlarından resmi evrak gelince göbek adlarını da öğrenmiş bulundum.
Şikayet edip, "yapma!" dedikleri program ise benim çiçeği burnunda "Show Biz" programı. Neymiş; vatandaşa "Sizce hangisi sahnelerin divası" diye sorunca fena olurlarmış. Bunları sorunca; "Aralarında bir husumet varmış gibi durumlar çıkarmış" ortaya. Diğer çekinceleri art arda sıralamışlar ama kısa kesiyorum.
Ajda ve Sezen.. İkisi de yıllardır tanıştığım, ahbap olduğum, "arkadaş" dediğim insanlar. İkisini de çok sevdiğimi onlar da, cümle alem de bilir. Bildiğim kadarıyla sevgim karşılıksız değildir. Neden böyle bir şey yaptılar anlamak zor. Hadi yaptılar, endişelendiler, "Canlı yayında biri çıkar yalan yanlış laf eder, tatsızlık doğar" diye düşündüler diyelim. Peki telefonumu çaldırıp, bana sormaları, konuşmaları zor muydu? Günlerce gık çıkarmayıp, yayın günü avukattan, noterden ihtarname göndermek nasıl bir yöntem?
Hafta içinde menajerlerine ne olup biteceğini defalarca anlatmamıza rağmen bir defa olsun tek kelime etmeden, sansür uygulamaya çalışmaları ayıp değil mi? Nasıl güç duruma düşeceğimi öngörmediler mi? Bunlar da sahne insanı, temaşa insanı, Show Biz insanı değil mi?
Yasal olarak hiçbir yaptırımı olmamasına rağmen, böyle bir ihtarnameyi alınca sarsılacağımı.. Programı yapsam bile kırgın, küskün, yarım yamalak yapacağımı bilmezler mi?
Nitekim öyle olmadı mı? Kendimi ne kadar da zorlasam moralsiz, tatsız tuzsuz çıktım programa fark etmediler mi? Üzerime öyle bir duygu yapıştı ki, suçlu kompleksine girdim, aman şurada darılırlar, aman buna bozulurlar diyerek, çekilmiş pek çok bandı yayına sokmadım. Bir anlamda yayının beli kırıldı, pırıltısı söndü. Ajda ya da Sezen'e verecekleri büyük bir konser öncesinde, provalar bitirip, repertuar tamamlandıktan sonra ve son anda "Şu şarkıları okuyamazsın" diye besteciden, güfteciden ihtarname gelse ne hissederlerdi? Mesela söz yazarı Fikret Şenes, geçen yaz "Ajda'yı şarkılarını okumaktan men ettiğinde" nasıl kötü durumlara düşmüştü hatırlasa ya.
İçimden geçen, aklıma gelen ne çok şey var yazacak ah bir bilseniz. Ama burada susuyor, başka laf etmiyorum. Sansürcülük bir sanatçıya yakıştı mı yakışmadı mı? Bir telefon görüşmesinin çözebileceği sorunları, böyle soğuk ve soluk yüzlü resmi kağıtlarla çözmeye çalışmak oldu mu yani?
Söyleyebileceğim tek şey, bütün bunlara rağmen onları sanatçı halleriyle hala çok sevdiğim, arkadaş olarak ikisinden de çok incindiğim.. Bu duygularım o kadar ayan beyan ki, ne noterden delalet ister ne avukata vekalet..
(Savaş Ay'ın 30.10.2005 tarihli Sabah'taki yazısı)

Seda'nın en büyük hayranı Sezen

Her şarkıcının tek bir söz ve beste için peşinden koştuğu Sezen Aksu; Seda Sayan'ın yeni albümü için şarkılar hazırlıyor. Sayan'ı beğenerek dinlediğini söyleyen Aksu, "Onun sesinden çok etkileniyorum. İçimi açıyor. Şen, şakrak ve güler yüzlü" dedi.
(30.10.2005 tarihli Sabah Günaydın'dan)

Yok böyle bir konser

Otuz beş yıllık tarihi, bir geceye sığdırmak kolay olmasa gerek. Türkiye'nin tartışmasız en iyi orkestrası olan İstanbul Gelişim'in günlerdir medyada yankılanıyor sesleri... Belki de otuz beş yıldır hiç olmadığı kadar göz önündeler. Ve merakla beklenen konser, önceki gece Park Orman'da gerçekleşti. 'Efes Pilsen'le Dolu Dolu 35 Yıl Projesi' ile düzenlenen konserde birbirinden ünlü isimler de bir araya geldi. Ve gerek kuliste gerek sahnede heyecan hep doruktaydı... O heyecanın en yakınındaki kişi ise Sabah muhabiri ve aynı zamanda Neco'nun kızı olan Ayşe Özyılmazel'di....
Park Orman'da 21.00'da başlayacak konser için kapılar 19.00'da açılacaktı. İstanbul Gelişim Orkestrası ekibi daha öğle saatlerinde konser yerindeydi. Hepsi heyecanlıydı ama birazcık da hüzün vardı sanki... Asım Ekren "Sabahtan beri çok duygusalım, her şeye ağlıyorum" derken yine gözleri doldu. Atilla Özdemiroğlu ve Uğur Başar ise son dakikalara kadar repertuvar ve nota çalışmalarını sürdürdüler. 19.30 itibariyle kulis dolmaya başladı. Levent Yüksel, Moğollar, Bülent Ortaçgil, Neco, Ali Kocatepe, Fatih Erkoç, Melike Demirağ, Işın Karaca ve Ayten Alpman ilk gelen sanatçılardı. Seslerini açanlar, sinirden kendini yemeğe verenler, yıllardır görüşmedikleri arkadaşlarına sarılanlar, nota yazanlar...
İstanbul Gelişim Orkestrası'nın açılışı yapmasıyla, 'divalar' da göründü. İlk olarak Ajda Pekkan geldi. Jean, beyaz atlet ve uzun sarı saçlarıyla çok sade ve çok zarifti 'süper star'... Bizim 'diva odası' diye tabir ettiğimiz odaya geçti. Çünkü Sezen Aksu, Ajda Pekkan ve Nükhet Duru aynı kulisi paylaşacaktı. Bundan daha merak edilir ne olabilir ki? Acaba aralarında çekişme yaşanacak mı? Birbirlerine laf atacaklar mı? Sıralamada önce Nükhet Duru sahne alacaktı ama orman yolunda trafikte mahsur kaldığından Ajda Pekkan yerine geçmek zorunda kaldı. Ajda "Ben böyle bir heyecan bilmedim" diyerek apar topar sahneye çıktı. Bu arada gecede kendi orkestrasının elemanlarını getiren tek isim, Sezen Aksu'ydu. Aksu tatsızdı, rahatsızdı, koliti tutmuştu. Ajda Pekkan çok endişelendi. Sezen Aksu yaklaşık on beş dakika kadar asistanlarıyla tuvalete kapandı. Nükhet Duru'nun gecikmesi ve Sezen Aksu'nun biraz dinlenmeye ihtiyaç duyması, program akışını altüst etti ama bu kesinlikle konsere yansımadı. İlk yarı sonuna doğru Nükhet Duru Park Orman'a gelebildi. Yılların profesyoneli Duru, trafik sebebiyle geç kalmanın sinirini yaşıyordu. Ancak arkadaşlarını görünce tüm sıkıntısı sona erdi.
O sırada Sezen Aksu da toparlandı ve nihayet üç diva bir aradaydı. Üçü de sade, üçü de neşeli, üçü de mütevazı. Yok öyle hayal ettiğiniz kaprisler; hepsi kendi halinde ve heyecanlıydı o kadar... Malum Nükhet Duru ışıltılı, pırıltılı her şeyi sever. İşbu Sezen, Nükhet'in gümüşlü, taşlı ayakkabısına bayıldı ancak "Bende de daha güzeli var, naber?" diyerek espriyi patlattı. Nükhet ile Sezen karşılıklı ayakkabı gösterisi yaptılar. Ajda Pekkan ve Sezen Aksu bütün gece sarılıp öpüştüler. Sezen Aksu yeni doğan yeğeninin resimlerini Ajda'ya gösterdi. Ajda resimlerden kendisine de birkaç tane aldı. Sezen "Ben Mithat Can'a bile bu kadar düşkün olmadım" dedi. Diva Kulisi sohbet yeri haline geldi. Birbirlerinin saçına, kıyafetine bakmalar... Düzeltmeler yapmalar... Esprili sohbetler... Bol bol beyaz leblebi yemeler... Ama nihayetinde Nükhet, Sezen ve Ajda muhteşemdiler. Divaların kulisi bu kadar eğlenceli geçerken, beyler de usul usul sokulmaya başladı. Ali Kocatepe, Fuat Güner, Neco, Bülent Ortaçgil... Yan tarafta erkeklerin odasına göz attık. Hep müzik konuşuluyordu. MFÖ, Neco, Bülent Ortaçgil, Berkant, Erol Evgin, Erol Büyükburç ve en küçükleri Levent Yüksel. Gecenin en genç ve en kıpır kıpır sanatçısı Levent Yüksel'di. Elinde gitarı "Aman her an çıkabilirim" diye hazırda bekliyordu.
Otuz beş senenin emeği, bir gecede ancak bu kadar güzel alınabilirdi. Konser sonrası tüm sanatçılar sahne arkasında toplandı. Şampanyalar içildi, pastalar yendi. Herkes mutlu, herkes keyifliydi. Ve bütün ağızlarda anılar, kaybettikleri dostları. "Hadi ölmeden şunu da yapalım, bunu da yapalım..." sözleri... Aslında Ajda Pekkan'ın "Biz birbirimizin kıymetini yeni yeni anlıyoruz" lafı ne kadar da düşündürücü değil mi? Evet onlar hâlâ çocuk, onlar hâlâ müzik aşkıyla dolu. Ajda'nın sözleriyle "Ellinci yılda onlar buradalar, ya siz?"
(Ayşe Özyılmazel'in 27.07.2004 tarihli Sabah Günaydın'daki yazısı)

Hadi indir bakalım -11-

- Küçüğüm (Canlı kayıt)
- Çocukluğum... (Sezen Aksu, Erol Evgin'e çocukluğunu anlatıyor)
- Yasaksa Yasak (Sertab, daha önce Nükhet Duru'nun söylediği Sezen Aksu şarkısını canlı söylüyor)
- Daha (Candan Erçetin, Beste Sezen Aksu'dan)
- Herşeyi Yak (Erci E.'den bir Sezen Aksu denemesi)
- Adı Menekşe (Sezen Aksu)

29 Ekim 2005

Sezen Aksu'dan

"Her kahraman bir süre sonra can sıkarmış. Benim de en çok korktuğum şey o... Samimi duygum şu: Yaptığım şey popüler ve pazara yönelik. Ben sanat yapıyorum, sanatçıyım lafları bana çok ayıp geliyor. Ben işimi yapmak istiyorum. Onun dışında, bu Sezen Aksu'dan içime fenalık geldi."

Konser Programı

Sezen Aksu ile "Kardelen" konserleri, yakında extra 2 konserle kaldığı yerden devam edecek. 19 Kasım'da Türker İnanoğlu Maslak Show Center'da ve 22 Kasım'da Ankara Anatolia Gösteri Merkezinde 2 konser verecek olan Sezen Aksu'nun programı şöyle:

-Sezen Aksu " Kardelen Konseri"
19 Kasım Cumartesi 21:00
Türker İnanoğlu Maslak Show Center-Konser

-Sezen Aksu "Kardelen Konseri"
22 Kasım Salı 21:00

24 Kasım Perşembe 21:00
Anatolia Gösteri Merkezi-Konser


Biletler Biletix'te

28 Ekim 2005

Mithat Can'a emanet

Süperstar'ın yakında çıkacak albümünün prodüktörü Mithat Can, çok iddialı konuşuyor...
Pop müziğin Divası Ajda Pekkan, uzun süredir beklenen yeni albümünü çok yakında hayranlarının beğenisine sunmaya hazırlanıyor. Üstelik Pekkan'ın albümü yıllarca pop dünyasında en büyük rakibi olarak gösterilen Sezen Aksu'nun oğlu Mithat Can'a emanet. Albümünü daha önce Karma Müzik'ten çıkaracağını duyuran Pekkan, dağıtımını ise annesinin adını taşıyan ve kendisine ait olan Nevin Production ile sağlayacaktı. Ancak işler planlandığı gibi gitmedi. Sanatçının yeni albüm çalışmaları son hız devam ediyor. Minik Serçe'nin müzisyen oğlu Mithat Can ise Pekkan'ın albümünün farklı bir sound ile hazırlandığını ve çok iddialı olduğunu söylüyor.

Sezen Aksu: Hiçbir şey; ya da her şey...

Boşuna uğraşmaya hiç gerek yok. Sezen Aksu için herhangi bir sıfat, tanım aramak boşa harcanan çabadan öteye gitmez. Bir zamanlar kullanılmış olan, kendisinin de kabullendiği 'Minik Serçe' lakabı bile onun sadece fiziği ile ilgili bir tanımdı; onu çerçevelemiyordu.
Öte yandan 'Süper Star', 'Mega Star', 'Diva', 'Büyük Sanatçı' vb. gibi 'marketing' yakıştırmaları Sezen Aksu'ya hiç oturmaz. Bir düşünün bakın... Ne denebilir Sezen Aksu'ya?.. Hiçbir şey... Ya da her şey... Geçenlerde Emre Aköz ile sohbet ediyorduk. Konu klasik müziğe geldi. Sanayi toplumu ve bilgi toplumu sürecinde klasik müzik neden bitmişti acaba?.. Emre ters köşeden bakmaya bayılır: "Yanılıyor olabilir misin?.. Rönesans, zamanın popüler akımlarını içeriyordu...Yüz yıl sonra Beatles ya da benzeri bazı popüler sanatçıların bu dönemin klasikleri olarak algılanmayacağı ne malum!"... Çarşamba akşamı Açıkhava'da Sezen'i Turkcell'in Kardelenler konserinde dinlerken Emre'nin bu sözleri geldi aklıma... Hele eski şarkılarından potpori yaparken; hele "Farkındayım!", ya da "Garanticisin, korkuyorsun!" derken...
Beni, önce Osmanlı kökenime götürüp, sonra oradan alıp uzayın derinliklerinde yolculuklara çıkardığı, en çok sevdiğim şarkısını, Mazi'yi söylemedi o akşam. Olsun... O gece Kardelenler'in gecesiydi ve kendi içinde usta bir beste gibi düzenlediği konser onlar içindi. Mazi'nin de yeri yoktu orada. Kardelen adlı parçanın klip çekimi için Diyarbakır, Mardin üzerinden Nusaybin'e gitmiş. 60 kişilik ekipte yar alan bir dostumdan dinledim. Her renkten, her ırktan, her inançtan, her rütbeden insanın onu nasıl kol, kanat ve gönül çemberine aldığından söz etti. Dünyaya bir türlü anlatamadığımız, kendi insanımıza bir türlü aşılayamadığımız 'ortak ruhi şekillenmemizi' ondan daha iyi simgeleyebilecek bir 'gönül elçisi' bulunabilir mi? Türkiye'nin marka değerini ve marka vaadini, marka ruhunu arayanların 'Sezen Aksu fenomenini' masaya yatırmalarında yarar olabilir mi acaba?.. Bu benim lafım değil. O gece konsere davet ettiğim Avrupa'nın en büyük iletişim şirketi Pleon'un üç üst düzey yöneticisinin görüşü. Tek kelime Türkçe bilmedikleri halde, bir kaç kez göz pınarlarının dolmasına engel olamamış üç Alman'ın... Sezen'i bilmem. Ben gelecek yıl onunla dostluğumuzun 30'uncu yılını kutlayacağım. Beni bir iki defa kırdığı oldu. Olsun. Çoktan kapandı o yaralar. Hele son konserinde... 'Kemerleri bağlayıp' 30 yıl öncesinin tazeliği ile izledim onu...
Hep şükretmişimdir. Örneğin, Goethe ve Brecht'i orijinalinden okuma ayrıcalığı bana tanındığı için. Ya da aklıma, fikrime yelken açan 'iyi' insanlarla dost olabildiğim için. O akşam da bir kez daha şükrettim. Sezen Aksu ile aynı yüzyılda yaşama şansını elde ettiğim için. Sadece benim değil Türk ve Akdeniz coğrafyasında yaşayan herkesin 'Gönlünün kurma kolu' gibi bitmeyen o enerjisinden bize verdiği 'esenlik' için...
Konserden çıkarken Hümeyra'nın o muhteşem dizeleri geldi aklıma: "Ya her şeyim, ya hiçim... Sorma dünyam ne biçim... Bir kördüğüm ki içim... Çözdükçe, dolaşıyor..." Sezen'i çözmeye çalışmamak gerekir. Kim çözmeye çalışmışsa, 'dolaşmıştır'... Benim de bir iki kez başıma geldiği gibi... İşte biraz da bu nedenle de ona herhangi bir 'tanım' getirilemez...
(Ali Saydam'ın 14.08.2005 tarihli Sabah'taki yazısı)

Sezai ile Mefaret

Bülent Ersoy, Sezen Aksu'ya Sezai diye hitap edermiş. Sezen Aksu da Bülent Ersoy'a Mefaret dermiş.
Bülent Ersoy, Sezen Aksu ile arasındaki dostluğu şöyle anlatıyor:
"80 yılında Müjde Ar ve Sezen Aksu ile birlikte Maksim Gazinosu'nda çalışıyorduk. Veda gecesinde ben Müjde'nin tuvaletini giymiştim. Onlar da gazinoda çalışan iki çocuğun kıyafetini giyip, bıyık taktılar ve bu halde sahneye çıktık. Sezai'yi çok severim. Her sevdiği erkekten ayrılınca bana gelirdi. Ben onun ağlama duvarıydım. Oğlunun babasından ayrıldığında da gelmiş, kulağındaki elmas küpeleri 'Bunları sana vermek istiyorum' diye bana takmıştı. Çok efendi kızdır. Ben edepsizlik yapmaya kalksam o yapmaz. Hayatımda kimseyi kıskanmadım. Benim rakibim yine Bülent Ersoy'dur. Sezen de hem benim hem herkesin kıymetlisidir."
(Şengül Balıksırtı'nın 24.02.2004 tarihli Sabah Günaydın'daki yazısından)

Nurcan Eren

"İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nda şan eğitimi aldım, daha sonra TRT Gençlik Korosu'na katıldım, okulun son yıllarındada Latin ve Caz söylemeye başladım. Böyle devam ederken Kent Orkestrası'na kadar geldim, orada solistlik yaptım uzun bir dönem. Bir ara Ajda Pekkan'a vokal yaptım, FatihErkoç'a da yine sahnede vokal yaptım, sahne ve albümlerinde Sezen Aksu'ya vokal yaptım." Etnik şarkılarla repertuvarını süsleyen Nurcan Eren ile müzik geçmişini, Sezen Aksu'yu, oyunculuğa geçişinin ilginç öyküsünü ve yeni çalışmalarını konuştuk..

* Sezen Aksu'yla nasıl tanıştınız?
Sezen Hanım'la tanışmam Işın Karaca sayesinde oldu, biz Işın'la ikili olarak Ataköy Marina'da dört yıla yakın birlikte çalıştık. O dönem Işın, Sezen Aksu'yla da çalışıyordu zaten. Sohbet esnasında benden bahsetmişler. O zamanlar çok sevdiğim bir arkadaşımı trafik kazasında kaybetmiştim. Sezen Hanım, "Gelsin ben yardım edeceğim" demiş. 2.5 yıl vokal yaptım. İnanılmaz bir beyne sahip. olmak başka bir şey. Diva nasıl olur, Sezen Hanım'ı izlediğimde görüyorum.
* Başka hangi isimlere vokal yaptınız?
Tarkan, Sertab Erener, Özdemir Erdoğan, Işın Karaca gibi isimlerin albümlerine vokal yaptım.
* Siz albüm yapmayı düşünmüyor musunuz?
Evet ama zamanı belli değil. Bestelerimi yapıyorum ve sözlerimi yazıyorum. Biraz da etnik bir çalışma olacak. Her şey hazır olsa bu yaza da çıkabilir ama şu an yoğun bir dönemdeyim.
* Oyunculuğa geçiş nasıl oldu?
Oyunculuğa geçiş tabii ki Sezen Aksu sayesinde oldu. Uğur Yücel, Sezen Hanım'a geliyor. Eski Türk filmlerindeki kadınlar gibi hüzünlü bir yüzü olan, acıklı bakan birini aradığını söylüyor. Sezen Aksu da "Bende var" diyor. Daha önce de hiçbir yerde oyunculuk denemem olmadı zaten, yaparsın yapamazsın derken başladım diziye.
* Sizin aynı zamanda çok iyi dans ettiğinizi de biliyorum. Özellikle de Sezen Aksu'nun konserlerinde...
Aslında alakam yok dansla, ders falan hiç almadım yani... Benim Ece Bar'da program yaptığım sıralarda Sezen Hanım'ın espri olsun diye ortaya çıkardığı bir şeydi. 'Bas Bas Paraları Leyla'ya' ile ortaya çıktı, sonra "Efendy Şov'da oynar mısın" dediler. İki dönüp, yerime gidiyordum fakat işin şekli değişti; bu 'Dansöz Dünya' şarkısına bir şey yapmak istedi Sezen Hanım. Bunu ilerlettik, flemenko gibi bir şey yaptık.
* Müzik mi, oyunculuk mu desem?
Müzik hiç tartışılmaksızın daha ağır basıyor. Bence oyunculuğun içinde de bir müzik var zaten. Ben hayatı da öyle düşünüyorum; acısı tatlısı her şey bir müziğin içinde gelişiyor. Oyunculuktan da çok keyif alıyorum ve devamını getireceğim bir şey olduğunun farkına vardım. 12 bölüm oldu ve çok sevdim oyunculuğu.
'Şarkıları ara vermeden bile söylüyoruz'
Moda Teras çok eğlenceli. Grubumla üç senedir birlikteyiz. Saat 22.00'de başlıyor. Üç-dört saat çalıyoruz, bazen ara bile vermiyoruz. Çok keyifli Moda Teras'ta çalışmak. Daha çok etnik müzik söylüyorum, İngilizce, İspanyolca, Ermenice, Kürtçe ve Lazca şarkılar da söylüyorum. Sezen Aksu başlı başına bir repertuvar... En çok sevdiklerim 'El Gibi' ve 'Seni Kimler Aldı'... O şarkıları Sezen Hanım'dan dinlerken ve ben sahnede söylerken ağlıyorum...
(25.01.2004 tarihli Sabah Günaydın'dan)

Zirvedeki dostluk

"Kendi işimle ilgili bir insanı bu kadar çok sevebileceğimi hiç düşünmezdim. İlişkiler böyle olmalı işte. Yıllar sonra bizler birbirimizin kıymetini anlıyoruz. Birbirimizi çok daha iyi hissediyoruz. Sezen'e müthiş saygı duyuyorum. O paylaşım inanılmaz. 'Bu hayat bu kadar yorgunluğa değer miydi?' dediğim zaman aklıma hemen bu güzellikler geliyor. Sezen'in dostluğu çok keyifli. Bundan sonra inşallah daha çok beraber olacağız. Büyük insanların hiçbir zaman kompleksleri olmaz. Sezen çok güzel bir yerde olduğunu biliyor. Birbirimize bundan böyle sevgiden ve saygıdan başka ne verebiliriz ki?"

(Ajda Pekkan'ın 2003 Ağustos'unda verdiği konsere habersizce gelen ve kendisine "Angel" diye seslenen Sezen Aksu ile ilgili söyledikleri.)

Sezen Aksu'dan

"Şarkılarımı dinleyin siz, konuşmalara bakmayın. Onların hepsinden bir dakikada cayarım. Beş dakika önce söylediğimi beş dakika sonra değiştirme özgürlüğünü elimde tutuyorum. Her şey değişebilir. Değişmeyen tek şey değişimdir. Benim işimi yapan insanlarda bir süre sonra kendini dünyanın merkezi gibi görme tehlikesi baş gösterir. Starlık, yıldızlık, başkalarında farklı olmak... Bunlar benim için uyduruk şeyler şu anda. Bunu öğreninceye kadar da belli bir zaman geçti ama. Herkes size kraliçe derken aslında minicik bir nokta olduğunuzu bilmek, bunu kabul etmek çok acı verici. Ben kendime kendimi yutturamıyorum, kim yutturacak bana beni? Çelik gibi bir sinir sistemi gerekiyor. Kendimle çok mücadele ettim gerçekten. Çelik gibi olabildim mi bilmiyorum ama ben ilişkilerim açısından da şanslıyım. Çok iyi insanlar var yanımda. Lüzumsuz, bol kepçe methiyeleri ve kişilik problemi taşıyan eleştirileri ayırabiliyorum artık. Gerçekten fikir, öneri, zeka taşımayan şeyler çok fazla ilgilendirmiyor; dinler gibi yapıyorum ama alabileceğim bir şey yoksa zaman kaybetmiyorum onlarla. Bu Sezen Aksu kimliğine fazla kapılınca, şahane; uçarsınız! En ufak bir şey geldiği zaman da ölmek isteyecek kadar acı çekersiniz."

Tüm Zamanların Zamansız Üç Kadını

"…Sezen Aksu, Duygu Asena, Semiha Berksoy; daima diledikleri durakta inen kadınlar bunlar. Bir başkası gibi değil, kendi olan kadınlar. Özetle üç kadın üzerinden benim sinemalarım tabii ki kitap. Kahramanı kendi olan üç kadına kısa bir metraj çektim belki de. Belki de!... Suları kesik kentin, suya kanamış çocuklarına aşk çeşmesini açtı Sezen ama sıkıyorsa demeyi de ihmal etmedi. “Aşk için ölmeli aşk, o zaman aşk”. Dünyayı hippiler kurtaracak biliyorum ve tabii müzik. Adam el sallıyor, selam diyormuş Jim Morisson yanı başında Hendrix, sıkı bir solo çekiyor Yavuz Çetin keyifleri ballı belli ki. “Gurur duyduğun yere koy, bırak aksın aşk”. Böyle demişti bana, bizzat şahsıma Semiha Berksoy devam etmişti. “Aşk içinde hayranlık olmadan duyulamaz, diğeri sevgidir ve aşk karşısında daima yeniktir.” Böyle hissetti ve böyle yaşadı, son nefesine kadar da duygularına sahip çıktı Semiha Berksoy. “Her şey daha güzel bir dünya için, her şey insan için!” diyen ve sadece bunun için eziyet çeken bir düşün ustasının peşinden gitti O ve son nefesinde Nazım dedi… Nick Cave fena halde acaip şeyler diyor. “İyiyim ya, iyi gidiyor”. Çığırından çıkmış bir çığlık gibi geldi zamanında birilerine. Oysa o kadın olmanın haklı gururunu savundu, üstelik en sert tepkiyi kadınlardan gördü. Bugün ise onu en çok kadınlar seviyor. Duygu Asena feminizm kargaşasından nasibini alan en güzel feminist, aşk , şarap ve en aç gözlü haliyle bir yaşam arsızı. “İçeriği doğrudan kalp falan hikaye, damara enjekte, kitapta son söz kadınların da izniyle sadece ve sadece aşka…”
''Sezen vaktiyle solfej, armoni eğitimi görerek bu işe başlasaydı bugün çok daha önemli yerlerde olabilirdi. Duyguları çok kuvvetli , doğaçlama yeteneği harika... Sezen'in Allah vergisi bir yeteneği var. Kıskanç mıdır? Fazla sayılmaz.. Erkekleri rahat ettirir. Muazzam anlatılmaz birşey bu. Bence her eve bir tane lazım. Her eve bir Sezen Aksu... Sezen Türkiye için çok fazla . Eğer mood'una rastlarsa belkide dünya üstündeki iyi starlarla boy ölçüşebilir. Küçük bir teknik rahatsızlık onu son derece kötü yapar. Bu hastalığıdır. Tekniğe kapılıp konstantrasyonunu bozuyor. En başarılı olduğu yer evlerde içinden geldiği gibi söylediği anlardır."
_Onno Tunç_
Yayınevi: Nokta Kitap
Yazarı: Fatma Nilgün Meral
Sayfa Sayısı : 168
Basım Yeri / Tarihi : İstanbul / 2005 - Haziran

Besteyle güfte arası abajur

İstisnasız herkesin sevdiği kim var Türkiye’de? Sezen Aksu. Efendim Sezen’in son numarası ‘abajur imalatı.’ Evet abajur yapıyor. Sahne elbisesi diktirmek için aldığı kumaşları kesip biçiyor, kıvırıyor, geriyor, yapıştırıyor, dikiyor... Orasına burasına taşlar koyuyor... Hayır, yapan insan... Heves eder, boş bir zamanında bir tane yapar. Bununki öyle değil. Seri imalata geçmiş durumda. İki beste bir güfte arasına iki de abajur sıkıştırıyor. Zannedersiniz kapıda toptancı bekliyor da bizimki ona mal yetiştiriyor. Öyle bir sorumluluk hali.

Bir yandan da dekorasyonla uğraşıyor. Zaten bildim bileli hiç ara vermedi. Tam bitti derken başka eve taşınır, yeniden başlar. Önder’in evini dekore ediyor şimdi. Tonmeister bilmem hangi şarkının tonunu bir ton aşağı indirirken bakıyorsunuz, o bir koşu gitmiş kumaş seçmiş gelmiş, iki köşe yastığı yapmış. Önder geçenlerde ‘Bir ara şu Boğaz Köprüsü’nün kenarına da bir oya geçiver’ demiş. Biz espriye gülüyoruz ama o bize gülebilir yakında... Oya Boğaz’ı selamlarken...

Elinde iş olmadığı zamanlarda eli belinde eşyaların karşısına geçip bakıyor. Ve yerlerini değiştirmeye karar veriyor. Ama öyle o duvarın önünden bu duvarın önüne değil. En kısa yolculuk odalar arasında oluyor, ki bu pek nadir rastlanan bir şey. Daha çok evden eve nakliyat söz konusu. En son, bir taşla üç kuşun vurulduğu; abajur, ayna ve heykel birlikteliğini gözler önüne seren devasa bir objeyi iki gün arayla önce Önder’in sonra Sezen’in evinde gördüm. Bir keresinde, mermer bir altlığı, ön bahçeden arka bahçeye, arka bahçeden ön bahçeye, sonra yine arka bahçeye taşımakta olan bir yardımcısı mermeri orta yerde bırakıp gitmiş. İki sene görünmemiş. İki sene sonra döndüğünde taşıma işine kaldığı yerden devam etmiş. Bel fıtığını tedavi ettirip geldi herhalde adamcağız.

Bakın şimdi yazarken bile gülümsüyorum. Son günlerde icat ettiği bir şey var, elinde hasır bir sepetle geziyor evin içinde... Yirmibeş santime yirmibeş santim, dört gözlü bir şey. Kervan’da ‘Çatal sepeti’ diye satılıyormuş. Elinin altında bulunmasını istediği her şeyi doldurmuş içine. Cep telefonu, kalem, gözlük, saç tokası, sakız, pipo, ilaç kutusu, her an açıp bir melodi ya da söz fısıldadığı mini teyp. ‘Devamlı çanta eşeleyemem’ diyor. Stüdyoya iniyoruz sepet elinde, mutfağa çıkıyoruz sepet elinde, yatmaya gidiyor sepet elinde... Annesinin çantasını koluna takmış evcilik oynayan küçük kız gibi. Geçen gece bizi kapıdan uğurlarken yine elindeydi sepeti. ‘Sepetlemek’ dedikleri bu herhalde’ dedim çıkarken. Evine de ‘Sepetçiler Kasrı’ diyeceğim bundan böyle.

Artık neredeyse uyumuyor diyebilirim. Sırf üretime ara vermek istemediğinden. Var böyle bünyeler, çalışmadan duramayan... Ama Türklerden az çıkıyor. Durmaya meyilli bir milletiz daha ziyade. Öylece durup bakmaya, oturmaya... Sezen azınlığa dahil. Onların da birincisi. Yakında kısacık uyku saatlerinde parmaklarından birini bir düzenek vasıtasıyla elektrik düğmesine bağlatabilir. Hiç olmazsa uykumda ışığı açıp kapatayım, boş durmayayım diye...

(Pakize Suda'nın 01.01.2005 tarihli Hürriyet'teki yazısı)

27 Ekim 2005

Hoşgörü kliplendi

İlk Onno Tunç bestelerinden biri olan "Hoşgörü", 27 yıl sonra video klip olarak ekranlarda...

“İçinde Aşk Var” albümü ile büyük başarı yakalayan Türkiye’nin en iyi vokal seslerinden Işın Karaca, üçüncü klibini sözü Aysel Gürel’e bestesi Onno Tunç’a ait olan ‘Hoşgörü’ adlı şarkıya çekti.
Albümdeki en dikkat çeken şarkılardan biri olan ‘Hoşgörü’ nün güzel bir hikayesi de var. İlk Onno Tunç bestelerinden biri olan şarkı bundan tam 27 yıl önce Aysel Gürel’in sözleri ve Sezen Aksu’nun sesiyle dinleyicilerle buluşmuş.
İlk albümünde de Onno Tunç’tan şarkı kullanan Işın Karaca, Onno Tunç’un kendisine çok uğurlu geldiğini ve onun anısını yaşatmanın ona mutluluk verdiğini söylüyor... 27 yıl önce Hoşgörü adlı şarkının stüdyo kayıtlarında çalan müzisyenler bu albümde de aynı şarkının tekrar kaydedilmesinde yer aldılar...‘Yetinmeyi Bilir misin?’ ‘Bekleyelim de Görelim’ adlı şarkıların ardından 3. klip şarkısı olan ‘Hoşgörü’, Korhan Bozkurt yönetmenliğinde Z Prodüksiyon tarafından İmaj binasında bulunan ‘Onno Tunç’ stüdyosunda çekildi…

Klibi indir ve izle.

Yüzleşme

Pazar akşamı Sezen Aksu'nun açık hava konserinde birinci bölüm bittiğinde çantamı alıp ayağa kalktım. "Gidiyorum ben" dedim şaşkınlıkla bana bakan arkadaşlarıma...

Binlerce kişi... Çoğumuz birbirimizi hiç taramıyoruz. Adımız ne, geçmişte kimler bize neler etti, hiçbir şey bilmiyoruz.

Birbirimizi hiç anlamasak hatta sevmesek de ortak noktamız bu demek ki...

Şu şişman adam ve şu türbanlı genç kızla, Güzide Duran'la, Eyşan Özhim'le, Zeki Alasya ile şu önümde oturan sarışın haramla ortak noktamız bu gece burada, aynı kadın için buluşmamız.

Bu gece burada olmamızın tek sebebi var: Az sonra sahneye çıkacak olan kadın. Şuradaki binlerce kişiyi birbirine akraba eden sarkılan yüzünden buradayız... Kalabalığa bakıyorum. Kadınlı erkekli, birkaç kuşaktan insana ve görünümlerine... Gencecik bir kız dokunuyor omzuma o anda ve bir not tutuşturuyor elime. "Biz Ankara'dan sırf bir konser için geldik. Dün geceki konserin sonunda eski bir şarkısını söyledi. İnanılmazdı. Kimi gördüysek ağlıyordu. Ben de erkek arkadaşımın omzunda ilk defa duyduğum bir şarkıya hıçkıra hıçkıra ağladım... İçinden acı geçmeyen her şarkı biraz eksiktir diyor şarkıda bir de ben bu yüzden kimseden gidemem diyor...

"Sonra alkışlar içinde sahneye çıkıyor Sezen Aksu... Eskiden başlıyor, doksanların başına geldiğinde ara veriyor. Birinci bölüm bittiğinde çantamı alıp ayağa kalkıyorum. Birlikte geldiğim arkadaşlarımın şaşkın bakışları aldırmadan "ben eve gidiyorum" diyorum. "Bu gece Sezen'i bir saat daha dinlersem doz aşımından ölebilirim... "Hayatımda ilk defa o gece Sezen'den kaçıyorum…Hayatımdaki her sayfayı bildiği için olsa gerek.. Ve üstelik o sayfaları bir daha açmaya gücüm yok şimdilik. O her defasında şaşırdığını söylüyor bu tanışıklığa, bu sır tutan yakınlığa... Nasıl da böyle tanış olduk diyor her defasında...

Açıkhava Tiyatrosu'nun merdivenlerini çıkarken şaşkınlıkla bana bakanların yüzlerini hissediyorum. Hissediyorum çünkü kimseye bakmadan tırmanıyorum merdivenleri. Kapıya çıktığımda taksiciler de şaşırıyor konserden çıkan birinin varlığına.. Taksiye bindiğimde şoför "bir hastalık filan yok ya abla" diyor... Nasıl anlatırsın, bu da bir tür hastalık hali aslında ama "yok yok" diyorum... Maçka'dan süzülüp Dolmabahçe'ye iniyor taksi. Evime doğru yol alırken "adam oldum adam oldum" sanıp her defasında hâlâ olamadığımı fark erliğim zamanlarda omzuma oturan o çok bana ait yorgunluğu duyuyorum yine. Hayret, hiç trafik yok. Hızla yol alıyor taksi...

13 yaşımdayken bacaklarımın ağrısından uyuyamazdım geceleri.. "Büyüyorsun" ondan ağrıyor derdi annem... Dizlerimin, eklem yerlerimin ağrısına büyümenin hatırına katlanıyordum. Birkaç hafta görmediyse birileri beni, "uzamışsın ama" dediklerinde unutuyordum bütün ağrılarımı.. Büyüyordum çünkü... Bu sihirli kadın o şarkıları söylerken sahnede "yapma bunu bana" dedim içimden.. "Yapma Allah aşkına..." Taksi evimin önünde duruyor.

Asansördeyken aynaya bakmıyorum... Çektiğim onca ağrıya rağmen "büyümeyen" ruhum utandırıyor beni çünkü.. Sezen Aksu'nun neredeyse her şarkısı hayatımın bir başka kapısını açıyor ve bir başka benle yüzleştiriyor beni..

Gerçekten yaşadığı onca şeyden sonra nasıl oluyor da yürek hâlâ aynı hataları yapıyor?

(İclal Aydın'ın 15.06.2005 tarihli Vatan'daki yazısı)

Ali Kocatepe | Tribute

"Ali Kocatepe bu yıl müzikte 40.yılını kutluyor. Bir besteci için de kutlama dediğin nasıl olur? Tabii ki unutulmaz bestelerin buluştuğu bir albüm... Ali bunun bilincinde. Aylardır gece gündüz bir albüm için uğraşıyor. Hayatının akışını değiştiren, müzik dünyamızda her biri kilometre taşı sayılan 40 besteyi seçti. Onları bu şeref albümünde yeniden yorumlayacak şarkıcıları da seçti. Ricasını etti, hepsinden çok olumlu ve de güzel yanıtlar aldı. Zaten çoğu besteleri ile şöhret ve zengin yaptığı eski dostları... Ama her şey bunlarla bitmiyor. Sizin anlayacağınız stüdyo gibi bazı teknik konularda sponsor firmalara ihtiyaç var. Kıytırık şarkıcılara klip çektiren, konser turneleri düzenleten firmalar gerçek bir besteci karşısına çıkınca... nedense cimri veya anlayışsız oluyor. Ali işte şimdi bu aşamada... Ama kesin kararlı. Evini satma pahasına bu albümü çıkaracak ve vitrinlerde yerine koyacak. 40 şarkıcının seslendireceği 40 şarkının olacağı 'Tribute' isimli albümü büyük bir olasılıkla Kasım ayında piyasada olacak. Albümde yer alacak yorumcuların tamamını yazarsam köşemde yer kalmaz. Sezen Aksu, Nilüfer, Nükhet Duru, Ayşegül Aldinç, Aysun Kocatepe, Leman Sam, Fatih Erkoç, Özdemir Erdoğan, Özlem Tekin, Deniz Seki, Kıraç, Şebnem Ferah, Bülent Ortaçgil deyip kalanlarını sürpriz yapalım."
(Aykut Işıklar'ın 17.09.2005 tarihli Bugün'deki yazısından)

26 Ekim 2005

Show dünyası Top 10

14-20 Ekim tarihlerinde, 28 TV kanalında ve yazılı basında en fazla haberi çıkan isimlerde Sezen Aksu 56 haberle 7. sırada yer aldı. Show dünyasındaki sıralamada Hülya Avşar üç haftadır zirvenin sahibi. Hülya Avşar 106 haberle ilk sırada yer alırken, O'nu 82 haberle İbrahim Tatlıses ve 77 haberle Tarkan izliyor. En çok haberi çıkan ünlüler listesinde ilk 3'ten sonra sırasıyla 64 haberle Gamze Özçelik, 59 haberle Attila İlhan, 58 haberle Cem Yılmaz, 56 haberle Sezen Aksu, 56 haberle Petek Dinçöz, 55 haberle Çolpan İlhan ve 51 haberle Kerem Alışık yer almış.

Evet, artık çok incitiyor şarkılar ama olsun!

Lütfi Kırdar salonundaki kırmızı koltuklardan birindeydim, gözlerim sahneye kilitlenmiş haldeydi...
Önüm, arkam, sağım, solum her yanım kalabalıktı.
Cismim oradaydı, kesin.Ama sormayın, ruhun nerelerdeydi diye...
Ruhum; bir bilseniz nerelere gidip gidip, sonra zorlukla, kan ter içinde o kırmızı koltuğa, o hıncahınç dolu konser salonuna geri dönüyordu.
Her seferinde geri döndüğüme emin olmak için yanımda oturan sevdiğim kadının küçücük ellerini avuçlarımda sıkıyor, sıkıyordum...
Bir şarkı, Mühürdar'ın rüzgârlı sokaklarına, ilkokul çağlarıma taşıyordu beni...
"Zaman nedir bilmezdik," işte o çağlara.. Ama bir sabah ailecek başka bir şehre taşınmıştı küçük arkadaşım, Canan'ım..
Ve şu olgunluk çağımda bile içimi bir kurt gibi kemiren; ne için, kim için olduğunu bir türlü bilemediğim özlem duygusuna mahkûm etmişti beni...
Ardından, bir başka şarkı...
Sarı bir yaza götürüyordu beni.
Issız bir kumsala; hemen oracıktaki sadece rüzgâr çanlarının işitildiği, cennetten çıkma bir çardağa götürüyordu. "Dönmesek" demiştik. "Hiç dönmesek, böyle biteviye sevişerek ve uyuyarak hep burada kalsak!
"Döndük tabii, sonra dünya çevremizde fır döndü, gün geldi, yüzümüzü başkalarına döndürdük. Dönek olduk...
Bir şarkı daha...
İnsanı kor olmadan küle döndüren ihanet günlerinin anılarını toplayıp getiyordu bana. Boğaz'ın bir tepesinden yuvarlanıp buz gibi soğuk sularına çakıldığım yakın zamanlarımı...
Bir başka şarkı ise içimdeki karanlığı yırtıp birdenbire aydınlığa çıkarıyordu...
Aslına bakarsanız, böyle olacağını az çok tahmin etmiştim.
Sezen Aksu konseriydi bu çünkü.
Benim gibi yaşını başını almış dinleyiciler için o şarkıların taşıdığı "tehlike"yi bile isteye göze almıştım.
Hatta istemiştim bunu..Ama bu kadar mı olur?
Başka hangi konser insanı önce yakasından tutup sarsar, silkeler, acıtır, yaralar; sonra da tatlı tatlı okşar başını?..

Eminim Sezen Aksu'dan başkası yapamaz bunu, yapamaz...
O, bir tek o, dinleyicisini alır uzak anılara, beklenmedik yolculuklara, acayip hesaplaşmalara doğru taşır da; bir yandan da göz kırpar ona: "Ben yine burada olacağım; seni anlayacağım, yaralarını saracağım..."
Anladınız! Geçen cuma akşamı Lütfi Kırdar'da Sezen Aksu konserindeydim.
Anlatmaya çalıştığım şey o...
Parlak, yaldızlı, lacivert lafların bu konserin güzelliğini ve etkisini tarif edebileceğini hiç sanmıyorum.
Ama iddialı bir söz etmekten şimdi kendimi alamayacağım. Bir ömre bedeldi bu konser, bu şarkılar...
Bir de şunu söylemeden geçemeyeceğim: Murathan Mungan'ın müthiş sözleriyle haykırıyor ya Aksu "Hani şarkılar bizi henüz bu kadar incitmezken" diye...
Evet, geçti o günler ve şimdi çok incitiyorlar, çok!.. Ve merak ediyorum, mesela 18 yaşımda olup da öyle izleseydim bu konseri, nasıl olurdu acaba hissettiklerim; nelerden, nasıl etkilenirdim acaba?
Herhalde çok farklı bir şeydir. Tersine inanmam, inanamam. Bizler "yanmış, sönmüş"üz. Geçmişiz çok şeyden. Öyle diyorum ama o akşam ön sıralardan bir iki genç, bağırış çağırış "Kurşuni Renkler" şarkısını istemesinler mi! Sezen Aksu hayretle sorunca söylediler, meğer 20 yaşındaymışlar.
İlginçtir, bu şarkı şarkıcının albümlerine girmemiş bir müzikal şarkısı. Peki, bu şarkının "Bir sabah saçlarını okşayıp da rüzgâr/ İzlerini sürüp de gidecek beyaz beyaz" diye başladığını biliyor musunuz? Bir ara baktım, salondaki gençler bir ağızdan söylüyorlardı: Yok olmaz, erken daha/Biraz geç kalın ne olur/Hiç hazır değilim henüz/Ne olur baharlarımı bırakın/Bir süre daha/Tanıdık değil bana güz
Hayat işte! Bazen usandıracak kadar tanıdık, bildik, bazen çok acayip! Ve şarkılar, hele Sezen Aksu sarkıları... Onlar galiba bizim bu hayata katlanabilmemiz için gönderilmiş göksel armağanlar... Buna yemin ederim!

(Haşmet Babaoğlu'nun 11.04.2005 tarihli Vatan'daki yazısı)

 8o  XMLº 
Blogwise - blog directory
Music Blog Top Sites
blog search directory
Blogarama - The Blog Directory
Proogle.de
Link Dünyası>
Technorati Profile