Müzik hayatının 25. yılını kutlayan Fahir Atakoğlu, geçmişte bestelediği eserlerinin yeni kayıtlarının yer aldığı yeni albümü ‘İZ’i piyasaya çıkardı. Dünyaca ünlü besteci-piyanist Fahir Atakoğlu, müzik hayatının 25. yılını, geçmişte bestelediği eserlerin yeni kayıtlarının yer aldığı yeni bir albüm ile kutluyor. Fahir Atakoğlu’nun bugüne kadar bestelediği en güzel eserlerinin yer aldığı yeni albümü ‘İZ’de yer alan eserler Sezen Aksu, Tarkan, Nilüfer, Sertab Erener ve Levent Yüksel tarafından yeni düzenlemeleriyle yeniden yorumlandı. Yeni albümünün kapak yazısında, “Albümler dolusu melodiler, sayısız konserlerden sonra kalbimde izi kalan bestelerimi, yıllardır birlikte müzik yaptığım ve yorumlarına hayranlık duyduğum müzisyen arkadaşlarımla birlikte yeniden seslendirdik” diyen Fahir Atakoğlu, ‘İZ’in 25 yıllık müzik yaşantısının güzel bir yansıması olduğunu belirtti. Kirli Kedi yapım şirketi tarafından piyasa sürülen Fahir Atakoğlu’nun ‘İZ’ albümünde ‘Alaturka’ Tarkan, ‘İstanbul’ Sertab Erener, ‘Lal’ Sezen Aksu, ‘Uzağım Olma’ Nilüfer, ‘Sır’ Levent Yüksel tarafından seslendirdi. Albümde yer alan diğer eserler ise şöyle: Geze Geze, Gözyaşı, Ağır Roman, Nazım ile Piraye, İlk Aşk, Cumhuriyet, Oniki, Med Cezir, Sarı Zeybek.
Aksu nasıl yapıyor bilinmez ama şarkıları söz ağırlıklı olmasına rağmen, müziği sözle boğmamayı biliyor. Şarkıların sadece hüzünlendirmemesi de bir başka güzelliği “Deniz Yıldızı”nın... Kelimelerin Efendisi”ni anlatmaya çalışmak zor da olsa, buna ihtiyaç varmış gibi geliyor. Neredeyse tüm Türkiye’nin sevdiği, onunla bir paylaşımı olan, bir tanemiz, yeri değişmez, Türk müziğinin kraliçesi o. Yine Sezen işi bir albümle karşımıza çıkıyor Aksu. “Deniz Yıldızı” adlı albüm 14 şarkıdan oluşuyor. Müziğinin enerjisini fark eden herkesi gene etkilemeyi başarmış Sezen. “İlk defa bu kadar kişisel bir albüm yaptım” dese de kendisinden beklentisini çokça karşılıyor, hele de giderek zorlaşan yaşamımızda yüreklere değiyor şarkıları. Bizi her zaman bu kadar etkilemeyi başarması gerçekten de hayret verici. Her dinleyenin ve sözlerinin anlamını çıkaran kimsenin bu albümden etkilenmemesi imkansız. Aksu nasıl yapıyor bilinmez ama şarkıların sözleri çok olmasına rağmen, şarkıları sözle boğmamayı da biliyor. Ayrıca şarkıların sadece hüzünlendirmemesi de bir başka güzelliği “Deniz Yıldızı”nın. Fakat gene de şarkıların çoğu, bu toprakların kaderi gibi hüznü seslendiriyor. “Yol Arkadaşım”la Onno’suna sesleniyor. Erkenden çekip gitti Onno Tunç. Hiçbirimiz hazır değildik onun gidişine Sezen gibi ama onun gibi etkilenmemiz mümkün değil. Sezen için ne kadar önemli olduğunu, özel paylaşımlarını unutamamasını, hâlâ ihtiyacı olduğunu haykırıyor “Son İstanbul Beyi’ne”. Tabii biz de bu yüreğe işleyen acıdan, hissiyattan payımızı alıyoruz.
Hem nalına hem mıhına “Güvercin” diyor Hrant Dink’e. Şarkıda hepimizin şimdi ihtiyacı olan şeye çağrı yapıyor, umuda! Kaybettik biz onun ölümüyle, inancımızı yitirdik yaşama. Hrant Dink her şekilde hatırlanır ama bu kadar etkili bir şekilde, hiçbirimizin ne olduğunu unutmamasını sağlayacak biçimde değil. Kaldırımda yatışını, değerimizi yitirişimizi, ümitsizleştiğimizi, umudumuza tekrar her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğunu yazmış Aksu. Albümde farklı tarzların da olması zenginliğine zenginlik katmış. Müziğe de doyulmuyor albümde, özellikle de ülkesinin seslerinden vazgeçemeyenler için. Eğlendirmeyi de unutturmuyor Aksu. “Roman Kızı” yerimizde oynatırken, “İzmir’in Kızları” ile de Türkiye’nin bu güzel şehrinin kızlarının “nasıl” olduğunu fısıldamış kulağımıza. Şarkıdaki her kelimeyi hissettirip söylemesi de Sezen’e has olsa gerek. Kızların savaştaki cesaretlerine de, cilvedeki kendilerine özel becerilerine de, bir de ailesine dokundurmadan edememiş. Şarkı sonlandığında, gözümüzde memleketini daha da özel kılıyor. “Memet” diyor askere, içini dökmüş hepimizin duygularına tercümanlık ederek. Her gün gelen şehit cenazeleri, o görüntüler aklımızdan silinmiyor bu sözlerle. Anaların acıları sanatçıyı da etkilemiş ki “sen anacığını düşün, çok dikkat et” diyor. Bununla birlikte “Memet” şarkısını biraz farklı söylediği görülüyor. Nakaratın dışındaki sözleri söyleme tarzı bu konudaki farklı hassasiyetini gösteriyor sanki.
Anlayana... “Tanrının Gözyaşları” albümün en etkileyici şarkılarından biri, isminden de anlaşılacağı gibi. Ülkemizin yasından bahsediyor, coğrafyamızı ölü çocuklar diye adlandırıyor. Ülke olarak bulunduğumuz noktanın düşündürücülüğünü hatırlatıyor. Bu toprakların daha iyisini hak ettiği kesin ama ne yazık ki “kanlı harita”dan bir türlü sıyrılamadığımızı dillendirmiş.“Menajer” demiş albümün bir diğer eğlenceli şarkısında. Biraz “oh oh” havası da var bu şarkıda. Gene dinleyicisinin içini fıkır fıkır ediyor oynatmayı da unutturmadan. Bizim böyle bir albüme ihtiyacımız olmadığı bir dönem olmasa da, zamanlama şahane! Sezen Aksu’nun “Deniz Yıldızı”nda toplumsal olaylara kayıtsız kalamaması, sanatçı kimliğini daha da öne çıkarıyor. Bu memlekette yaşayan hiçbir sanatçının yorumsuz kalmamasını da “anlayana” dile getiriyor. Toplum üzerinde daha çok etkilerinin olduğunu fark etmeleri, şu anda her zamankinden daha fazla bu gereksinimi hissettiğimizin bilinmesi gerekir. Suya sabuna dokunmayan sanatçılar bir gün unutulur ama Aksu gibiler asla! Saygı değerliğinden hiçbir şey kaybetmeden olaylara yorum getirmenin, sorunlara dikkat çekmenin var olabileceğini, yapılabileceğini gösteriyor. Bu toprakların evladı olarak böyle bir değerimiz olduğu için onunla gurur duyuyorum. Sanatçılar nadir bulunur ülkemizde ama Aksu gibi bir tane daha yok!
Bekir Başar Özer: Okan Üni., Endüstri Mühendisliği, 3. sınıf
İki telif hakkı kuruluşunun birleşmesini savunan Aksu "Yönetimdeki sanatçılar yerini profesyonellere bıraksın" dedi.. İki büyük müzik birliği MESAM ve MSG arasındaki tartışmaya, Sezen Aksu da dahil oldu. Türk müzik sektörünü uzun süredir meşgul eden olay, bazı müzisyenlerin telif haklarının adaletsiz paylaşıldığı iddiasıyla MESAM'dan (Türkiye Musiki Eserleri Sahipleri Meslek Birliği) ayrılarak, rakip dernek MSG'ye (Müzik Eseri Sahipleri Grubu) üye olmasıyla başlamıştı. Bu noktada devreye giren Sezen Aksu, Akort dergisinde yayımlanan yazısında iki grubun birleşmesi fikrini destekledi. Aksu, "Kültür Bakanlığı'nın aynı alanda faaliyet gösteren meslek birliklerinin birleşmesine yönelik kararını olumlu buluyorum" dedi. 857 şarkıyla en üretken sanatçı rekorunu elinde bulunduran Aksu ayrıca, iki grubun yönetim kurulundaki sanatçıların yerlerini profesyonel yöneticilere bıramasını önerdi. Aksu, kâr amaçlı ticari işletme mantığıyla yürütülen çalışmaların sektör için daha faydalı olacağını belirtti.
19. Most Açıkhava Konserleri bu yıl da Türkiye'nin ve dünyanın önemli seslerini Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'nda müzikseverlerle buluşturuyor.
İlk olarak 18-19-24-25 ve 26 Temmuz'da Sezen Aksu, "Sezen Denince Akla Gelen Şarkılar" başlıklı bir dizi konser verecek. Ardından 23 Temmuz'da Rebetiko, Modern Laika ve Yunan Halk Müziği dalında birçok şarkıyla ünlenen Haris Alexiou, sevilen parçalarını seslendirecek. "Olmasa Mektubun", "Telli Telli" ve "Maskeli Balo" şarkılarının müziklerinden tanıdığımız Yunanistanlı sanatçı, müzikseverlere 'Best of Alexiou' seçkisi sunacak. Zülfü Livaneli de 30-31 Temmuz'da klasiklerinden oluşan "Özgürlük ve Sevda Şarkıları" söyleyecek. Konserlerin ağustos programında ise ilk olarak 1-2 Ağustos'ta Candan Erçetin ve 5 Ağustos'ta Balkan müziğinin önemli ismi Goran Bregoviç yer alıyor. Bregoviç, vereceği konserde bugüne kadar Dom Za Vesanje, Arizona Dream, Underground, Crna Macka gibi pek çok film müziğinden, 20'yi aşkın albümden ve son çalışması Carmen Happy End'den örnekler sunacak. Konserler, saat 21.00'de başlayacak.
Sezen Aksu şarkılarından birinde “Bize menajer lazım” diye bas bas bağırıyor ve devam ediyor; “Ne yana baksam önünde bir perde İpin ucunda bir gökte, bir yerde Birileri karnından konuşuyor Konduramıyoruz yiğitlik var ya serde Ama bize konduruyorlar Kanımızı donduruyorlar Veriyorlar veriyorlar gazı Hepimizi dolduruyorlar”... Bu dörtlüklerin ardından hep “Bize menajer lazım” diye ağıt yakıyor minik serçe... Belli ki menajer bulamamış, bulduğunda da kafasına göre bir menajer çıkmamış. İçine dert olmuş. O da oturmuş, bestesini yapmış, şarkılarla derdini anlatmış... İlginç bir şikayet yöntemi... Gazete ilanı ile menajer arandığını gördük de... Şarkıyla menajer arayana ilk kez tanık oluyoruz... Acaba işe yarar mı diye düşünürken... Doğru yolda olduğunu gördüm Sezen Aksu'nun... Yavuz Yıldırım yıllarca televizyonculukta birlikte çalıştığım arkadaşım. Daha sonra menajerliğe geçiş yaptı. Ünlü yapımcı sevgili Şahin Özer ile birlikte çalışıyor şimdilerde... Yonca Evcimik'ten tutun, Murat Başaran'a, Tuğba Ekinci'den, Pınar Aylin, Davut Güloğlu, Deniz Seki'ye kadar çok sayıda sanatçının menajerliğini yaptı. Yavuz'un portföyünde Tarık Mengüç, Naşide Göktürk, Cüneyt Tek, Sibel, Mirkelam ve Aydan Kaya gibi isimler de var... Geçtiğimiz günlerde aradı sevgili Yavuz. “Abi Sezen Aksu şarkısında 'Bize menajer lazım' diye neredeyse nara atıyor. Ben varım. Biz ne güne duruyoruz. Sezen Aksu'nun menajerliğine talibim. Duyurursan sevinirim” dedi. Zaman zaman eleştirdim Sezen Aksu'yu... Neden eleştirilemiyor, o bir tabu mu diye... Bu yaklaşımım onu kızdırdı, biliyorum. Ancak sanatçılığına, sesine tek kelime edemem... Gerçekten de hayran olduğum, sesine bayıldığım ender sanatçılardan biri... Bunu yağcılık olsun diye yazmıyorum. Üstelik yalısında ağırladığı gazetecilerden de değilim.
Ve kim ne derse desin, bir başka hayranlık duyduğum özelliğini daha öğrendim Sezen Aksu'nun... Geçtiğimiz günlerde Kanyon'da eskilerin ünlü sanatçılarından biriyle karşılaştım... Kansere yakalanmış ve yenmişti. Tedavide saçları döktüğü için perukla dolaşıyordu. “Bugünün sanatçıları reklam peşinde. Bazıları bana yardım ettiler hastalığım anında. Ve televizyonlara çıkıp anlattılar bağıra bağıra... Yardımın bağırtısı olur mu?. Ekranlardan ilan edilir mi” diyor ve ekliyordu; “Bir tek Sezen Aksu'yu tek geçerim. O da yardım etti bana. Ve defalarca tembihledi. Ne olur kimseye söyleme diye... İşte Sezen Aksu'nun büyüklüğü buradan geliyor”... Bravo Sezen Aksu'ya... Serçe minik ama... Kalbi ve kişiliği dağlar kadar büyük...
Sezen Aksu'nun 'Deniz Yıldızı' isimli yeni albümündeki tarz değişikliğini albümün prodüktörü Arto Tunçboyaciyan anlattı. OK dergisine konuşan müzisyen "Bu albüm heyecanlı bir yolculuğun başlangıcı" dedi..
Her Sezen Aksu albümünde olduğu gibi 'Deniz Yıldızı' da şu anda çok konuşuluyor, olumlu ve olumsuz eleştiriler alıyor. Eleştiriler ne yönde olursa olsun başta albümün prodüktörü Arto Tunçboyaciyan olmak üzere tüm ekibin yürekleriyle, duygu dolu bir iş çıkardıkları konuşuluyor. Tunçboyaciyan, 27 yıldır ABD'de yaşıyor ve orada müzik yapıyor. Hem solo hem de grubu 'Armenian Navy Band' ile birlikte çıkardığı 10'dan fazla albümün yanı sıra birçok ünlü müzisyenin albümüne katkıda bulunan başarılı müzisyen, Kaliforniya'da "En büyük destekçim" dediği eşi Delia ile konserden konsere koşuyor.
ŞARKILAR HEP TAZEDİR * Sezen Aksu 'Deniz Yıldızı' için "En kişisel albümüm" dedi. Siz bu albümü nasıl tarif ediyorsunuz? Ben bu albümü, gittiği yeri bilen yaratıcı bir sanatçının yeni bir yolda çıktığı heyecanlı bir seyahatin başlangıcına benzetiyorum. Belki dinleyicilerin bir kısmına, her yenilikte olduğu gibi, bazı şeyler ters gelebilir, fakat sabrın sonu selamettir. * 'Deniz Yıldızı' sizin müziğinizin çizgilerini taşıyor yoğun bir şekilde. Bu, bir konsept albüm müydü yoksa Sezen Aksu'nun bundan sonraki müziği bu mudur? Ben hiçbir kapıyı kapamıyorum ve bu albümdeki çalışma çok keyifliydi. Başlattığımız bu yeniliğin yerine ulaşmasını isterim. * Dinleyenler albümün duygu dolu ve etkileyici olduğu yolunda hemfikir. Bu şarkılardan siz de etkileniyor musunuz? Onlar benim için şarkı değil, değerleri çok yüksek, hayatımın gerçek parçaları. Her zaman tazedir onlar. * Sezen Aksu sizce niçin bir ikon? Kendi bedenini terk ettiği, tüm bedenleri temsil ettiği için. * Sezen Aksu'nun müziği yıllar içinde nasıl değişti? Her yaratıcı sanatçıda olduğu gibi denemelerle bugünkü yerine geldi, bakalım nereye gidiyoruz... * 'Deniz Yıldızı albümünde adınızın yanında 'Mr. Avant Garde Folk', kendi albümlerinizde de 'Avant Garde Folk Music' (Avangart Halk Müziği) sözü geçiyor. Bu müziği tanımlar mısınız? 'Avant Garde Folk Music' demek kendi özünü kaybetmeden, tecrübelerinle yarını hayal eden bir müzik demek. * Grubunuz Armenian Navy Band'den (Ermeni Donanma Orkestrası) bahseder misiniz? Şahsi müzik tecrübemi, dünya görüşümü ve Anadolu'nun sesini birleştiren müziği çıkarabilmek için Armenian Navy Band'i kurdum. Altı albümümüz var, üç tanesi sırada. Şu anda bir Rus filminin müzikleri için çalışmalarımız başlıyor. 15 Ağustos'ta ABD'de konserimiz var.
Sezen Aksu hiç kuşkusuz Türk popunun köşe taşlarından biri. ‘Bak Bir Varmış Bir Yokmuş: Hafif Türk Pop Tarihi’ ve ‘Eleştirmenin Günlüğü’ kitaplarının yazarı, pop müzik eleştirmeni, DJ Naim Dilmener, Açık Görüş için ‘Sezen Aksu’nun kısa pop müzik tarihini’ yazdı.
SEZEN Aksu, her dem-her daim gündemimizde olmuş büyük, çok büyük bir yıldız. Her dem-her daim gündemimizde ama, bazı zamanlar daha da önde, en önde. Bu aralar böyle mesela; ‘Deniz Yıldızı’ adlı albümü henüz yayınlandı ve hiç röportaj vermeyen, hatta henüz klip bile yapmayan Aksu, yazılı ve görsel basının ön sayfalarında, üst noktalarında. Albümün hazırlık-kayıt aşamaları bile herkesin ilgisini çekmişti. Arto Tunç (Boyacıyan) ile çalıştığı duyulmuştu mesela. Albümde Hrant Dink için de (‘Güvercin’), Onno Tunç için de (‘Yol Arkadaşım’) şarkı olacağı da söyleniyordu, ‘otobiyografik okumalara açık’ (‘Menajer’) şarkıların da. ‘Deniz Yıldızı’nın çıkışı ile birlikte gördük ki, duyulanların-yazılanların hepsi doğruymuş. Evet Aksu röportaj vermiyor-kameraların karşısına çıkmıyordu ama basını da atlatmıyor-aldatmıyor, doğru bilgi veriyordu. ‘Müzik’ söz konusu olduğunda, söyledikleri-anlattıkları hep doğruydu. Çünkü ‘müzik’, Aksu’nun biricik hayat kaynağıydı ve bütün espri kabiliyetine, bütün her şeyi ‘ti’ye alma, (başta kendisi olmak üzere) her şeyle dalga geçebilme kabiliyetine rağmen, müziği çok ciddiye alıyor, onsuz olamayacağını, onsuz olamayacağımızı söylemeye çalışıyordu.
Kafka kadar, Çehov kadar Böyle olmasına hep böyleydi Aksu. Artık ‘baba bir star’ haline geldiği dönemlerde, artık çalıştığı-sahneye çıktığı her mekanı tıklım tıklım doldurduğu zamanlarda, hep şunu söylerdi sahneden: ‘Hayatımda en sevdiğim şey şarkı söylemek. Bunu yapmak için üste para bile verebilirdim. Ama şansa bakın ki, ben para kazanıyorum...’ Şarkı söyleme konusunda bu kadar açık, bu kadar istekliydi. ‘Ben böyle varım; ancak böyle yaparak var olmaya devam edebilirim...’ demeye getiriyordu. ‘Şarkılarımı söyleyip gideyim’ de yoktu onda, ‘paramı alıp dövize-senede yatırayım, bankada istifleyeyim’ de. Ama ‘Şarkı söyleyeyim de ne olursa olsun-nasıl olursa olsun’ diyenlerden de değildi. Hep şarkılara tutunmuş gibiydi; hep şarkılarla şifa bulmuş gibi de. Bu nedenle de, ‘Bana olan, başkalarına da olmalı’ diye düşünür, şarkıların bizi de iyileştirmesini ister, en azından bize ayakta kalma gücü vermesine özellikle dikkat eder olmuştu. Muhtemelen, şarkı yazmasına-yaratmasına ilk yol açan da buydu. O kimi zaman Kafka kadar karanlıktı; kimi zaman da Çehov kadar umut dolu. Yarından, bu dünyadan asla umut kesmiyor; şartlar ne olursa olsun ‘insan’ın kazanacağını söylüyordu. 70’lerin ortasında (‘tam tarih’ meraklıları için tam tarih: 1974’ü, 75’e bağlayan gece) ‘Haydi Şansım’ adlı şarkı ile karşımıza çıkan ve ‘şans’tan hiç ummadığı bir çalım (ardından da gol) yiyen Aksu’nun yerinde bir başkası olsa, moralini bozar, evine kapanırdı.
‘Kusura bakma’ O ise şartları zorladı. ‘Haydi Şansım’ sonrası ‘Kusura Bakma’ ve ‘Yaşanamamış Yıllar’ı yaptı. Yaparken de ‘Seley’ olarak seçilmiş ‘sahne soyadı’nı ardında bırakıp (ki, 1970’te katıldığı Altın Ses yarışmasında da ‘Yıldırım’dı soyadı) ‘Aksu’ya geçti ve bu sefer tam ‘on ikiden’ vurdu. Vuruş o vuruş. Her plakla daha ustalaştı, zirveye biraz daha yaklaştı. (Attila Özdemiroğlu ve Şanar Yurdatapan’ın sahibi oldukları) ŞAT Yapım ile çalışmaya başlaması belki de, hayatının en doğru kararıydı. Yol yordam öğrendi onlardan; nasıl çalışılması-nasıl davranılması gerektiğini de. Ve belki de, ‘insan denen garip mahluk’ için, hiçbir karşılık beklenmeden bir ömrün nasıl vakfedilebileceğini de. Özdemiroğlu da, Yurdatapan da, birincil özellikleri ‘iyi müzisyen’ olan iki ortaktı. Ama asıl ortak paydaları ‘kollektivist’ bir geleceğe olan inançlarıydı ve Aksu da, o çatı altında bunu görmüş-öğrenmiş oldu. Ya da zaten hamurunda bu vardı ama, o çatı altında bu ‘yolun’, bu ‘inancın’ doğru olduğuna kesin bir biçimde inandı. Ve böyle olduğu içindir ki, hiçbir zaman ‘tüccar gibi’ davranmadı. Böyle olduğu içindir ki, hiçbir zaman ‘parasını sayamayacak-nereye koyacağını bilemeyecek’ bir duruma gelmedi. Müzikten kazandığını müziğe yatırdı. Daha iyi stüdyolar kurdu-kurdurdu, daha iyi müzisyenlerle çalıştı. Kendisinin ‘aç ve açıkta’ olmaması yetmedi ona. Etrafındaki herkesin ‘aç ve açıkta olmaması’ gerektiğini düşündü. Sofralar kurdu-sofralar kaldırdı. Kendisine bir harf öğretene de, bir nota öğretene de, ömür boyu minettar kaldı. Böylesine ‘rüya’ gibi (hatta neredeyse, ‘hayal mahsülü’) bir yaşamın, ‘defo’su yok muydu? Vardı tabii. ‘Darbe’lerin sarstığı, hatta kanattığı bütün beyinler gibi, Aksu da bir dönem vitesi boşa aldı. Uzunca sayılacak bir dönem, o da kendisini Özal’lı nimetlere kaptırdı. Maddi olarak değil tabii, manevi olarak, her zamanki gibi şarkılarla. ‘Git, hayır gitme...’ dedi mesela; ya da ‘sen gitmiyorsan ben gidiyorum,’ dedi, ‘bütün aşklar yüreğimde(eee)...’ O dönem hepimizi dolduruşa getirmişti; onu da getirdi. Tabii herkes gibi ‘papatya kılığı’na girmedi; tabii herkes gibi bayağılaşmadı, tabii herkes gibi ‘açılışlar-davetler’in gediklisi olmadı. Ama vites yükseltene kadar da belirli bir süre geçmesi gerekiyordu işte. Bekledi-bekledik. Ve sonra her şey, yeniden bambaşka oldu. Eskisinden bile başka, eskisinden çok daha iyi.
Ömür dediğin bir imtihan 2005 yılında yayınladığı ‘Bahane’ bu yeni dönemin en üst noktası oldu. Bütün küskünler-kırgınlarla barışmıştı Aksu: ‘Bahaneydi bu rüzgar, güneş bal ve kehribar, bahaneydi buzdan kanat, erimezse kırılacak...’ Ve sonra da ‘Kardelen’ geldi. ‘Another Brick In The Wall’cuları kıskandıracak kadar sağlam ve dokunaklı bir çocuk korosu ile yürekleri anında paramparça edebilen bu şarkı ve aynı EP’deki ‘Gidemem’, Aksu’nun geri dönül(e)mez biçimde değiştiğinin işaretleriydi. ‘Hayat imtihanla geçiyor’ diyordu ve ekliyordu: ‘Ama fazla da üzülme, hayat bitiyor bir gün, ayrılıktan kaçılmıyor; hem çok zor, hem de çok kısa bir macera ömür, ömür imtihanla geçiyor...’ Ezginin Günlüğü’nün ‘1984’ünü de, Teoman’ın ‘Paramparça’sını da, yürekler paralayıcı bir çığlığa dönüştüren de o oldu. Bir ‘şarkıcı’dan, bir ‘yorumcu’ya evrilmişti önce; sonra da bir ‘yaratıcı’ya. En en sonunda da, bir ‘bilge’ye; (İlhan İrem ve Şebnem Ferah gibi) şarkılarıyla ‘şifa dağıtan’ bir bilgeye. Varsın hayat ‘imtihan’la geçsin; böyle şarkılar-böyle şarkıcılar hep olsun da, hayat neyle/nasıl geçiyorsa geçsin (acı-tatlı ne varsa hazinemizdir:)
Sezen Aksu'nun son albümü Deniz Yıldızı, klasik Sezen dinleyicisini biraz üzebilir. Beklenen pop düzenlemelerin yerini caz tınıları almış. Ama tabii temelde Sezen var, damardan. Ya jilet atacaksınız, ya göbek.... Sezen Aksu bir kere Türkiye'nin hafızası, kolektif belleği. Yani ona, onun tarihine, saçına başına, tarzına, sesinin tonuna, yüzüne bakarak Türkiye'nin son 30 yılını adım adım takip edebilirsiniz. O yüzden Sezen Aksu'nun albümünü klasik albümler gibi eleştiremezsiniz. Zira böyle eleştirirseniz yanlış sonuçlara ulaşırsınız. Benim önerim şarkılara şöyle yakından bakmak, iki haftadır dinlememe rağmen 'ilk izlenimler' yazmak. Zira bu tip albümler zamanla şekilleniyor insanın kafasında. Bu, klasik bir dünya müziği albümü bir kere. Yani yurtiçine olduğu kadar yurtdışına da hazırlanmış. Bugün Arto Tunçboyaciyan (soyadı böyle yazıyor albümde) bu alanda çok tanınmış birisi ve yaptığı işler belli çevrelerde dikkat çeker. Albüm onun müzik kültürü ve bilgisini yansıtıyor. Bugün herhangi bir ülkede, herhangi bir müzik markette ilgili rafta karşınıza çıkabilir. Kapak tasarımı bile bir Latin ya da Fado albümü lezzetinde. Belki tam da bu noktada Deniz Yıldızı, klasik Sezen dinleyicisini hafif üzecek. Elbet sevecekler bu albümü ama daha pop düzenlemeler beklediklerini tanıdığım Sezencilerden duymadım değil. Yani müzik arkada, Sezen önde. Bu albüm öyle değil. Arto ve Armenian Navy Band'in katkıları pop değil, caz yönünde olmuş. Biraz dünya cazına yakın, daha klasik tarzda düzenlemeler. Ama tabii temelde Sezen var. Damardan. Ya jilet atacaksın, ya göbek. Bu albüm çok jilet, az göbek attırıyor. Zira dedik ya Sezen albümleri dönemleri yansıtır. Bu dönem de biraz böyle... Biz dramatik şeyleri severiz. Sezen Aksu da öyle... Olayları alatırken büyütmek, his fırtınaları yaratmak, mesajların altını kalın kalın çizmek, göstermek... Kapaktaki gözleri kapalı önüne bakan Sezen boşuna değil yani. Bunlar bizim sevdiğimiz şeyler.
Deniz Yıldızı Arto Tunçboyaciyan imzalı güzel bir Akdeniz şarkısı. Albümün de anlamını açıklıyor. Albüm kitapçığından okuyunuz. Tunçboyaciyan imzalı tüm şarkılar bir tür caz/world music dokunuşuna sahip. Nefeslilerin kullanımı (bkz. Armenian Navy Band) dikkat çekici. Yalnız "Dört buçuk yıl önce abin geldiğinde de çok duygulanmıştım..." dizesi havada kalmış. Şarkının özüyle ilgisi olmayan, diğer yeğene bir 'güzellik' olmalı.
Yol Arkadaşım Müziğiyle en etkileyici şarkılardan biri. Bu Sezen Aksu bestesinde onun Arto Tunçboyaciyan ile arasındaki farklar açıkça belli oluyor. İkisi de dramatik, ikisi de duygulu, ama Sezen daha pop. Arto daha karanlık bir yerlere sürüklüyor sizi.
On: Ay Onno Tunç'un piyanosuna kızı Ayda Tunç, kemanla eşlik ediyor. Ravel'in piyano, çello ve keman için yazdığı sonatları andıran bir havada geçen 2 dakika 10 saniye. Rahmetli çok değişik bir müzisyen. Belli. Bu bölüm en sevdiğim yer oldu.
Hâlâ Haber Bekliyorum Senden Etnik müziğin caz disipliniyle birleştiği bir Arto Tunç bestesi. Bir nevi caz türküsü. Özellikle ilerleyen bölümlerde...
Kırık Vals Kocaman kanayan bir yürek. Bu albümde her yerde bu var. Biraz klişe ama öyle. Üstelik bir adet de değil. Yazdığı sözlere bakarsak Yıldırım Türker'in de nostalji yüklü kanayan bir yüreği var. Etti iki. Arto'yu da ekleyin üç. Ah o eski zamanlar tonunda bir duygusallık, iyisiyle kötüsüyle kaybolan bir dünyaya ağıt. Herkes ne kadar yaralı...
Güvercin Sezen Aksu'dan Hrant Dink'e... Çok fena anıları canlandırmakla birlikte bu dokunaklı şarkı, insanın yine de garip bir şekilde içini açıyor. Sezen Aksu farkı bu olsa gerek. Mühim detay: Bu şarkının içine Kenny G kaçmış. Soprano saksofon bu güzelim şarkıya olmuş mu şimdi? Ucuzlatmaktan başka ne işe yaramış?
Roman 5 dakikalık duygu yüklü bir ağıtın ardından Sezen Aksu bir ki/bir ki/bir ki/bir ki üç diyerek tempoyu veriyor. Şimdi eğlenme zamanı. 9/8'lik ritim genlerimizde var, duyunca eliniz dursa ayağınız oynuyor. Nefesliler belki de en iyi buraya uymuş.
İzmir'in Kızları Bütün İzmirli kızları mest edecek Sezen Aksu klasiği. Müziğiyle, sözleriyle operet şarkısı tadında gayet tiyatral, sahnede izlemesi herhalde dinlemekten çok daha keyifli bir şarkı. Albümün insanı hüzne boğmayan üç şarkısından biri. Zaten eleştirirsem "İzmir'in kızları çırasını yakar adamın." Daha ne diyeyim. Burası sözün bittiği yer.
Kutlama Çok güzel, çok romantik ve gene çok içli ve hüzünlü bir şarkı, bir Arto Tunç bestesi. Balkan, Doğu Avrupa tarzında akordeon, piyano ve kemanın ön plana çıktığı bir şarkı. "Başlıyor ömrümde yeni bir fasıl" diye bitiyor. Güzel bitiş.
Sor Beni Kemençe ve duduk, çağdaş birer enstrüman olarak nasıl kullanılabilir sorusunun yanıtı burada. Temel olarak farklı bir düzenlemeyle bir rock baladı da olabilirmiş. Ve hep beraber yine ve hep ağlıyoruz bu şarkıda... Memet Sözleri yeter.
Tanrı'nın Gözyaşları Mehmet'in Türküsü'nden sonra bu defa memleketin doğusuna içeriden bir Sezen Aksu bakışı. Ben en çok "Bir büyük gözaltı hayatımız" kısmını sevdim.
Menajer Albümün ender eğlenceli şarkılarından. Zurna ön plana çıkmış. Sezen burada coşkuyu veriyor birilerine. Yaşar Gaga'ya mı? Bilmem. Artık anlayan anlasın, kim üzerine alınacaksa.
Beşik Piyano ve duduk eşliğinde damardan bir kapanış. "Bu acıyı çekmeye geldik, gidiyoruz" dizesi ve kafası. Herhalde klasik Sezen hayranlarını üzerinde Pink Floyd'un Time'ının benim üzerimde yarattığı etkiyi yaratıyor. Tek farkla. Sezen çare olarak aşk öneriyor, ama Pink Floyd'un İngiliz karamsarlığında aşk falan yok. Sadece akıp geçen zaman var. Sezen "Böyle yazdık vasiyetimizi," demiş ve son sözü söylemiş. Roger Waters "Zaman doldu şarkı bitti, oysa daha söyleyecek ne çok şey vardı," der. Böyle yarım bırakır. Doğasına daha uygun tabiatın. Tamamlanmış hayat diye bir şey var mı ki?
Son söz: Arto'yu da sayarsak üç adet kanayan yürek, albümü ve iki haftadır aralıksız dinleyen beni fena halde yasa ve kedere boğdu. Harika olmakla birlikte bitmeyen bir ana haber bülteni izler gibi oldum. Şimdi EMI'ın yolladığı üç CD'lik Whitesnake 30. yıl özel albümüne kapağı atmayı düşünüyorum. Derin bir nefes ve saygıyla huzurlarınızdan ayrılıyorum.
Evet efendim... Son sözü en başta, başlıkta söyledim.. Kraliçe çıplak. Sezen'in son albümü sıradan.. Bu da bulduğum en zarif ifade.. Eş, dost, fanatik, ondan bir şeyler uman, dostluğunu kaybetmekten korkan ya da en hafif deyişle kibar dostlar ve meslektaşların görüşlerini okudum dinlemeden önce.. Hemen hepsi ayniydi.. Yuvarlak laflarla beğeni ifadesi.. Ama hiçbirinde geçmişin Sezen albümlerinin verdiği coşkulu ifadeler yoktu.. "Harika.. Müthiş.. Muhteşem.. Klasik olur.. Hit olur.. Yıllar yılı ağızlardan düşmez.." demiyordu hiçbiri.. "İyi işte!.." Buydu ortak lafları.. Bu laftan nefret eder hale geldim.. Birisi, ya da bir şey hakkında söyleyecek tek kelime bulamaz, kötülemek de istemezsek, bu sözü kullanır olduk.. "Nasıl insandır?.." "Valla iyi insandır." Bitti.. Demek o adamın kayda değer hiçbir özelliği yok, ayrılıp söylenecek.. Şimdi Sezen'in albümü için de görüşler öyle.. "İyi!.." Ama ayrılan, sözü edilen tek bir şarkı dahi yok!.. Tahmin ettim başıma geleceği.. Aldım CD'yi, taktım sete.. Dinledim.. Şimdi ben Pop lafına aykırı düşen bir adamım.. Pop, popülerden gelir.. Yani güncel.. Oysa ben şarkıları genelde dinledikçe severim.. Aradan 6 ay geçtiği falan olur bazen.. Şarkının popluğu kalmaz, benim listeme girdiğinde.. Nostaljik olur. Bunun tek istisnası Sezen şarkılarıdır.. Sen Ağlama'yı sabahın 3.5'unda uyandırıp telefonda dinletti bana.. Uyku sersemi, telefonda şarkı ne kadar dinlenir.. "Milli marş olur" dedim, anında.. En son, "Işık Doğudan Yükselir"in kayıtları bitmiş. O zaman Ulus'ta oturuyor.. Evine çağırdı "İlk sen dinle" diye.. Koştum.. Birer birer takıyor şarkıları teybe.. O çalıyor, ben mest.. O çalıyor, ben mest.. Yahu her şarkı yürekten, damardan, bir yerden vuruyor.. Bu ne iştir!.. "Ben Sezen'i çok severim de ondan mı" diye düşünürken, yandan bir haykırış.. "Abla o son şarkıyı bir daha çalsana.." Yanda inşaat var, ordaki inşaat işçisi de aşka gelmiş ilk dinleyişte.. Anlayın!.. Şimdi bu yenisini bu güne dek 40 defa dinledim, iyi karar vereyim diye.. Yok.. Yok.. Yok.. Yok oğlu yok.. Bu CD'de bir tek Sezen şarkısı yok. Bu CD'de kalacak şarkı yok.. Hepsi birbirinin ayni sanki.. Şarkının bitip yenisinin başladığını dahi fark etmiyorsunuz. Hani koy sete.. Sen kitap oku, o arkadan çalsın.. O tür bir fon müziği CD'si olur.. Aslında şarkı da söylemiyor sanki Sezen.. Hani şiirleri çok duygusal okursun da, arkandan müzik yüklenir, onun gibi.. Ama şiir de okumuyor. Öyle olsa her sözcüğü çok net anlarsın. Burada sözleri çözmek için eline plak kabını alıp takip etmen gerek.. İki şarkıda melodi unsuru biraz vardı.. Birisi İzmir'in Kızları.. Ama ne kadar Ali Kocatepe'nin Kordon Boyu Faytonlar şarkısı, bu kadar olur.. Sezen mi Ali'nin etkisinde kaldı, yoksa ikisi de ayni eski bir İzmir türküsünden mi derlediler bilmem.. Ama bu ikisini arka arkaya dinleyin ne demek istediğimi anlarsınız.. Öteki de Menajer.. Onun da lafları kötü.. "Bize yeni bir menajer lazım" lafını önce bir toplumsal hiciv, ironi sandım.. Ne gezer.. Aynen sözlük anlamı.. Menajer arayan şarkıcı ilan vermiş sanki.. Sezen gibi bir söz cambazının "Menajer" lafının şarkı içinde ne işi olduğunu çok iyi bilmesi gerek.. O şarkı da laftan gitmiş.. Deniz Yıldızı çok değil bir ay sonra dahi akla gelip yeniden dinlenecek bir CD değil.. 30 yıldır, 20 yıldır, 10 yıldır dinlediğim Sezen şarkıları nerde, bunlar nerde?.. Son dönemin en güzel şarkısı, Betül Demir'in bu hafta çıkan CD'si Süper'de.. Cıvıl cıvıl pop şarkıcısı Betül, rüzgâra kapılmış, Ebru Gündeş'in yoluna düşmüş, kendini inkâr edercesine acılı arabesk söylüyor, çastıra çastıra tempo ile.. Yazık ediyor.. O albümde Sezen'in şarkısı "Yeter" pırıl pırıl parlıyor!.. İşte Sezen bu.. En iyi şarkılarını hep başkalarına verir.. Geçmişte ne kavgalar etmiştik onunla.. Dinleyip de "Bunu verme sakın.. Kendine sakla" diye bas bas bağırınca ben, "Peki" der, arkamı dönünce de, evine gelip "Ne olur" diyen arkadaşlarını kıramazdı.. Betül şarkının hakkını vermiş, tabii!..
Sezen Aksu’dan geçmişine dair bir güzelleme: Deniz Yıldızı
Sezen Aksu’nun yeni albümü ‘Deniz Yıldızı’ nihayet çıktı. Nihayet diyoruz, çünkü kaç sanatçının albümünü bir ailenin üç kuşağı birden bekliyor ki bu devirde? Aksu, albümdeki ‘Güvercin’ şarkısını Hrant Dink için yazmış. Bizim ne güzel bir şarkı geleneğimiz var aslında, asırlarca devam eden. Ya da ‘vardı’ mı demeli? Hanidir hiçbir şey anlatmayan şarkılar dinliyoruz çünkü. Böyle bir ortamda, hâlâ ‘şarkı’ yazan, ilhamını yaşamından, okuduklarından, gördüklerinden, içinde yer aldığı toplumdan ve kendi kırılganlığından alan bir ‘uzun yol hikâyecisi’ Sezen Aksu. Kaç kişinin albümü bir ailenin üç kuşağının birden ‘merakla beklediği’ albüm oluyor ki bu topraklarda? Bu ‘hasret ve bekleyiş’, özenli kelimeleriyle herkesin hikâyesini anlatan Sezen Aksu’ya nasip oluyor; tekrar edebilecek bir ‘kendisi’ olmayı başarabilen ender sanatçılarımızdan olduğu için. Ne iyi etmiş de Arto Tunç Boyacıyan’la çalışmış bu albümde Sezen Aksu. Yine ne iyi etmiş de Yıldırım Türker’in şiirlerini de bestelemiş. Arto Tunç Boyacıyan, hem folk’a getirdiği avant-garde bakışla, hem perküsyon ustası olmasından kaynaklanan, albümü bambaşka bir ritmik evrene oturtan komposizyonlarıyla Sezen Aksu’nun ruhunu kendisine en yakışan biçimde yansıtmayı başarmış. Örneğin Boyacıyan’ın kendi bestesi olan ‘Kutlama’, Sezen Aksu’ya her daim yakışan Egeli melodik örgünün tangoyla buluştuğu bir şarkı. Ayda Tunç’un kemanla çaldığı bölümler, Vahagn Hayrapetyan’ın akordiyonları bu şarkıya ancak kendilerince tamamlanabilecek bir bütünlük hissi veriyor. Bir başka Boyacıyan bestesi Kırık Vals, Yıldırım Türker’in Kırık Vals isimli şiirinden bestelenmiş. Nefesliler ve kanun, adeta bir Metin Erksan filminin dekoru gibi duruyor Kırık Vals’te. Keza Yıldırım Türker de “Eski filmler hâlâ o bahçede siyah beyaz ağlar.” diyor sözlerinde. Trompet, alto ve tenor saksafonlar albüm boyunca olduğu gibi bu şarkıda da çok güzel bir bütünlük hissi veriyor. Onno Tunç’un On: Ay isimli şarkısı da kendi çaldığı piyanolarla albümün bir başka sürprizi. Ne güzel Onno Tunç’la bu kadar “Onno Tunç müziği”ne yakışır bir albümde karşılaşmak. Güvercin’de Lübnanlı mistik ve filozof Halil Cibran’ın satırlarına göndermeler yapan, albüme ismini veren Deniz Yıldızı’nda Lauren Tseley’in “Deniz Yıldızı’nın Hikâyesi”nden ilhamını alan Sezen Aksu, tam da şarkı yazmanın neye dair olduğunu hatırlatıyor sanki. Esinlenmeye açık, hayatı seyretmeyen ama hayata nüfuz eden bir Ozan’ın okuduklarıyla, gördükleriyle şarkılarında etkileşmesi. Belki Sezen Aksu’nun şarkılarının her birinin “bir şey” anlatmayı bunca becerebilmesinin sırrı esinlenmeye ve öğrenmeye daima açık biri olmasından kaynaklanıyor. “Bir şey anlatmayan şarkılar”ın yazarları, bestecileri belki de hayatla Sezen kadar etkileşmiyor, esinsiz bir aceleyle yazıyorlardır şarkılarını kim bilir?.. Bu minvalde, “Deniz Yıldızı” hem Aksu’nun kendi hayatında gelmiş olduğu noktayı hem de toplumsal olarak geçmekte olduğumuz zamanı yansıtıyor. Biraz “insanoğlunun çiğ süt emmişliğini” kırıla kırıla anlamış, biraz başkaları tarafından yorulup hırpalanmış ama yine de deniz yıldızlarını ömrü yettiğince okyanuslarına döndürmeye niyetli bir kadının durduğu nokta orası. Bizi oraya çağırıyor, bir Deniz Yıldızı’nı daha kuruyup ölmekten kurtarmamız için. “Güvercin” şarkısını Hrant Dink için yazmış Sezen Aksu: “Gitti cancağızım gitti, Bitti Son İstanbul...” diyor. Artık gaydalarındaki dokuz sekizlikleri bedenimizle sayabilecek kadar seslerine alıştığımız Roman havalarına bir tane de Sezen Aksu eklemiş: Roman. İzmir’in Kızları ise, kendi İzmirliliğine ve geçmişine bir güzelleme. Kapak tasarımı Muratcan Oğuz’un güzelim fotoğraflarıyla, içindeki müziği çok doğru yansıtan bir çalışma olmuş. Deniz Yıldızı, özenli düzenlemeleri, zengin enstrümantasyonu ve üzerinde durduğu engin esin denizi sayesinde tam bir “beklemeye değdi” albümü olmuş. Herkes için, ama en çok da Deniz Yıldızlarını sahilde kururken görünce içi titreyenler için. Sezen Aksu’nun yeni şarkılarına denizden bir yıldız kaymış, herkesin dilekleri için...
Sezen Aksu imzalı ‘Şıkıdım’ ve ‘Şımarık’ gibi şarkılarla satış rekorları kırıp, adını yurtdışında da duyuran Tarkan, son iki albümünde Aksu bestesine yer vermemişti. Ancak ‘Bounce’ ve ‘Metamorfoz’ adını taşıyan albümler hem ünlü popçu hem de hayranları için büyük bir hayal kırıklığına neden oldu. Her iki çalışması da satış listelerinde ‘yatan’ Megastar, çareyi yine ilk göz ağrısına dönmekte buldu. ‘Kraliçem’ dediği Sezen’in kapısını çalan Tarkan, eylül ayında çıkaracağı 4 şarkılık single için şarkı istedi. Tarkan’ın bu isteğini geri çevirmeyen Aksu, tam 3 eser verdi. Sezen, bununla da yetinmeyip albümün süpervizörlüğünü de üstlendi. Megastar’ın umut bağladığı şarkılardan biri ‘Biraz Nezaket’ ismini taşıyan hareketli bir çalışma. Diğer ikisi ise slow. Tarkan’ın eylül ayında ortalığı yıkmaya hazırlandığı hit’i ise Aksu’nun bir dönem büyük aşk yaşadığı Önder Fırat için yazdığı ‘Aşkımız fuşya rengi kaderimiz değildi’ adlı çalışma.
7 yıldan bu yana marka haline gelen ve dünyadaki en uzun soluklu fan gecesi ünvanını kimseye kaptırmayan SEZENinCİLER Sezen Aksu Geceleri, Serhan Sokulgan'ın ilk albümü çıkmasıyla bereber devam ediyor... SEZENinCİLER 24 "DENİZ YILDIZI" fan albüm partisinde yine Sezen sevenler buluşacak! Birbirinden özel Sezen Aksu şarkılarını dinlemenin dışında sanatçının başkalarına verdiği bazı şarkıların özel kayıtlarını ve yeni albümündeki şarkıların bazılarını da dinleme fırsatı bulacaksınız. Ayrıca gecede Sezen Aksu'nun 13 Temmuz'da olan doğum günü gece yarısından sonra hayranlarıyla şarkılarla kutlanacak! Serhan Sokulgan'ın maxi single'ı "Bitti Ruhumun Gezmeleri"nde yer alan Gülşen'le yaptığı "Kaderim" şarkısı DJ kabininde Serhan Sokulgan tarafından canlı olarak sizlerle hep beraber söylenecek! Pınar Aylin, Yonca Lodi, Suzan Kardeş başta olmak üzere bir çok ünlü sanatçının ve radyocuların katılacağı eğlenceli gecede bir çok sürpriz isim de yer alacak.
Yer: Studio Live Tarih-Saat: 12 Temmuz 2008 cumartesi 22:00 Adres: Atıf Yılmaz Cad. No:17/A Beyoğlu Tel: 0 212 244 77 12 Giriş: 15 YTL
Sezen Aksu uzun bir aradan sonra Beylikdüzü'nde halk konseri verdi. Halk da ünlü sanatçıyı coşkuyla bağrına bastı.. Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Beylikdüzü Yeşilvadi Kültür ve Sanat Festivali kapsamında önceki akşam, Sezen Aksu sahne aldı. Yoğun alkışlar eşliğinde sahneye çıkan Aksu binlerce seyirciyi şarkılarıyla coşturdu. 'Gel Gel Sarışınım' şarkısıyla konserine başlayan Aksu, anne ve babasının kendisinin şarkı söylemesini istemediğini ancak zamanla alıştıklarını anlattı.
Sahneyi bırakmayı hiçbir zaman düşünmediğini ifade eden sanatçı, "Allah bana sağlık verdiği sürece her zaman siz sevenlerimle birlikte olacağım" diye konuştu. Kırmızı kıyafetiyle dikkat çeken Aksu, seslendirdiği klasik şarkılarının yanı sıra yeni şarkılarıyla da hayranlarına müzik dolu unutulmaz bir gece yaşattı. Ücretsiz konserde organizasyon bozukluğu nedeniyle Minik Serçe'nin hayranları ile güvenlik görevlileri arasında zaman zaman tartışma da yaşandı.
Daha sahneye adım atar atmaz seyirciyi güldüren kaç kadın var ki memlekette? Hem de kadının az sonra şarkılarıyla ağlatacağını bildikleri halde! Seyirci sanki bir stand-up seyredecek gibi gülmeye başlıyor. Paranoyakça bir şey bu, Sezen Aksu seyircisi de deli bunu idrak etti mi nihayet milyon yıl sonra. Konser dediğin hikâyenin eğlenceli olması lazım bana göre, kafamın dağılması, dikkatimin başka yerlere gitmesi, hüzün bulutlarımın kaybolması lazım. Peki, Sezen Aksu konseri bunun için iyi bir adres mi? Bilmiyorum, emin değilim. Hayır diyemeyecek kadar etkisindeyim ben de. Sarı Odalar ve Kimseden Gidemem gibi beni dellendiren dizeleri yazan kadın varsın etkisine alsın beni... Alsın da, benim takıldığım konu seyircinin bir gülüp bir ağlama hali! Dedim ya paranoyakça diye, Sezen de öyle. Sen tutup en içli, en damar şarkını söyle seyirciyi gözyaşlarına boğ. Alkıştan sonra “Ben artık soyunacağım” de... Olacak şey değil... Soyunmasını demiyorum, bunu söylemesi, zamanlaması. Gülmek ve ağlamak çok yakındır hissiyat olarak biliyorum ama bu kadar da denk düşürülür mü? Kylie Minogue konserini seyreden var mı aranızda, dedi Sezen. “Kadın elini sağa sola oynatıyor, dansçılar telef oluyor, ben de yaparım o kadarını” dedi, millet gülüyor. Sonra Madonna’nın klasik bir hareket vardır ya, şarkıya uysun uymasın yapar. Bir şeyin üstüne oturup kalkar gibi, işte onu da ti’ye aldı. “Ne anlamı varsa bu hareketin Madonna için, ben de yapacağım” dedi. Seyirci koptu... Espri aralarında ise hüsran, hicran, başrolde, yeni CD fazla ‘dramatik’ bana kalırsa. Eski eğlenceli şarkılara sıra gelsin diye sabırsızlıkla bekledim, dedim ya ben konsere eğlenmeye gitmek istiyorum, dellenmeye değil. Benim gün içindeki aşk acılarım bana yeter, Sezen’i de evde dinleyip ağlıyorum zaten. Konser dedin mi, eller havaya olacak... (Beni bende bırakmasın, ben kendimden kaçmalıyım şarkılarda, kendime yakalanmamalıyım. Orası tehlikeli benim için. Stabat Mater dinlediğimi düşünsenize, katil olurum ben... Olur muyum? Çok tehlikeli, çok!!! Sorun müzikte mi, anlamda mı, bende mi. Peki Stabat Mater’i kiminle dinleyeceğiniz önemli mi? Sorun Stabat Mater mi, kaçış mı yoksa varış mı? Sezen soyunacakmış bu arada, seyircimden kıymetli mi, dedi. Ya ne acayip, ne güzel, ne deli, ne akıllı... Ne kadar ben! Elif Aktuğ - Akşam