04 Ağustos 2008

Sezen’in Kızları Sezen’in

Efem, bikaç haftasonu önce Arkadaşlarımın Kulübü’ndeki (reklam olmasın/şımar-masınlar diye isim vermiyorum) Brooklyn Funk Essentials and Hüsnü Şenlendirici konserindeydik Elif’le 2 kişilik bir “team” olarak.
Biz akılcı hamleler ve mimari bilgimizle en ön sıralara sızdık ve de ilk başta en bilindik
en “essential” parçalarını çalıyor B.F. Essentials; böyle bizim gibin konsantrasyon yoksunluğundan müşteki ruhlar ne kadar olabilirse o kadar konsantre-dinliyoruz konseri. Hüsnü Şenlendirici’nin çaldığı her parçayı abat etmesi-harikuladeydi. Hele bi “İstanbul İstanbul olalı” çaldı ki anlatamam.
Tam arka sıramızdaki ayakta sayın seyircilerim, 6 sayısından oluşan bir kız grubu! Dans edip oynuyorlar; ama BU KADAR OLUR!
Ben kendi gençliğimize ışınlandım onları izlerken. Zira çok taşkın dans figürleri. Ancak vakti zamanında bizim döktürdüğümüz üzre hepsi “mockery” figürlerin. Yani çılgınca dans/ çılgınca figür/ arada oryantal (o bizde namevcuttu) ve fakat hepsi DALGA. SARAKAYA. HİCİV. HİCİV. Bu kadar mı neşeyle/ hayatla dalga geçme olur?
O kadar şahaneler, o kadar matraklar ki; ben sahneye arkamı dönüp (çok affedersiniz) onları izler oldum yalnızca.
Ve sizi temin ederim gözlerimden, özellikle dikkât ettim ellerimle silmekten, sağ uçlarından yaşlar boşalıyor gülmekten.
Çizgi film gibi.
Kızım geçenlerde kınadı beni Recep İvedik’e çok güldüm (hani yine gözlerden yaş meselesi) diye. “Çok kötüydü o film Anne” dedi.
Ben “Kimse beni yolumdan döndüremez. Siz-ler teenage sence of humour’larınızı kaybetmiş kişilersiniz, üzülerek” dedim mevzu kapanmadı yani. VS.
Ama Kızlar’a bakarkene bakarken’e, Şimdi Sezen “İzmir’in Kızları” diye bi şarkı patlattı ve bütün latan ve açık İzmir Kızları “Express yourself” oldular ya bu şarkı sayesinde. Döküldüler sapır bilinç deryalara denizlere.
Ben de derhal bulunduğumuz alan İzmir’in sayfiyesi olduğu için filan “Kızlar, siz İzmirli misiniz?” dedim zira biliyorsunuz antropoloji, sosyoloji ve botanikte sınır tanımam.
“Hayır Perihan hanım; biz sizin okulunuzdanız!” diye bağrıştılar.
Ben çevremi unufak ediyorum “Tanınmıyorum. Rahatım. Beni kimse tanımaz. Fotoğraflarımdan tamamen farklıyım” diye diye.
Çevrem de siniyor haklı olarak. “Peki tamam. Tanınmıyorsun. Tanımıyorlar. Tanımıyoruz” yaparak beni pışpışlıyorlar.
Bu Şahane 6 Kız; İşte benim ortaokulum, yıllar içinde Beyoğlu Anadolu Lisesi’ne
evrildi; ordanmışlar. Ama işin sırrı şurada: sonnn sırf kız mezunlarmışlar. Ben ordayken İngiliz Sırf Kız Okuluydu orası. Ve de bence ne varsa Sırf kız okulundan çıkanlar’da var. (Kestirmecilik-mesela.)
Burda; Mühim Türk-Çin Eğitim İnsanı Kerim Gürçay’ın çocukların kendi (salt) cinsinden okullarda okumasının akademik başarıyı katladığı tezine; tamamen katılıyorum.
EQ’ları düşüp “Arrested Development” (hayat boyu) vakalarına da dönüşüyorlar belirli alanlarda. Ama o “belirli” alanlar bizi ilgilendirmiyor. Kızlar kızlarla okusun ortaokulu (ve mümkünse liseyi) oğlanlar da oğlanlarla diyorum.
Neyse yeterince konservatif konserveledikten sonra, benim yıllar önce Okulumuz üstüne yazdığım (sararmış) yazıyı halen saklayan, “Biz daha çok kızız aynı sınıftan. Hep böyle kaşık gibi yaşarız”, diyen Bu İstanbul Kızları’nın ne kadar içimi açtığından/ ferahlattığından/ mutluluk basmasına uğrattığından-
Bütün bunların akabinde İzmir’in Kızları mevzuuna kıvırdım dümeni. Zira bi Ebru Çapa, bi Sezen Aksu, bi Deniz Gül. Doğru dürüst bu 3 İzmir Kızını tanıyorum ben. (Pakize Suda’yı bütün Türkiye tanımıyor. Kendisi dahil.)
Ebru Çapa için Girit’in İnsanı diye yeni bir kategori yaratırsak, elimizde Sezen Aksu’nun bir baştan öbür başa sevgiyle kucakladığı İzmirliliği kalıyor ki, ordaki gönlübolluğu içim titremeden düşünmeden edemedim.
Öylesine baskın ve baskıcı bir (kasaba) yanı da var(dır) ki İzmir’in, çok gençliğinde nerdeyse canını zor kurtararak, başka yerlere kaçmamış mı Sezenimiz? Kemalist Kasaba’nın projelendirmesinden?
Ama bir zamanlar zulmünü de muhakkak gördüğü, anne ve babasının şimdiki pamuk helva hallerini bağrına basmayı bilmesi gibi-
Müthiş bir bilgelik onunkisi. Müthiş bir affetme. Anlayarak bağışlama hali.
Yeterince uzun beklersek, yeterince sevgi ve sabırla, her şeyin en doğru, güzel ve iyiye varacağını; varması gerektiğini söylüyor/ öğretiyor bize her defasında.
Bazen beni esasında hak edilmemiş sabrıyla sabırsızlandırıyor. Hatta öfkelendiriyor. “Ama onlar sana/ bana şunu/ bunu yapmadılar mı?” Oluyorum korsan gemimden. Toplarımı doğrultuyorum.
Son CD’sinde “Ben o zaman çok neşeli bir kızdım/ Çok da yalnızdım” diye iki satırı var. Tarumar oluyorum o 2 yalın satırdan.
Çocuk Sezen’in, Gençkız Sezen’in incinebilirliği derimden içeri sızıyor, metaneti karşısında ağlamak istiyorum.
İzmir; kızlarıyla erkekleriyle birleşip, Sezen Aksu’nun bir heykelini dikse İzmir’e-az olur elbet. Ama az’la da başlanabilir.
Onu ne kadar takdir etseler şehirlerinden çıkıp dünyayı şereflendirdiği için YETMEZ. Ama başlangıç, başlangıçtır.
İzmir’in En Mühim Kızı’nı kutsamak/ kutlamak için.

Perihan Mağden - Radikal

0 Yorum Ekle:

Yorum Gönder

<< Home

 8o  XMLº 
Blogwise - blog directory
Music Blog Top Sites
blog search directory
Blogarama - The Blog Directory
Proogle.de
Link Dünyası>
Technorati Profile