07 Nisan 2008

Karda Serçe İzleri...

Şarkılar cankurtaran simitleridir. Fırtına kopunca bizi suyun üstünde tutarlar; yitip gitmemizi engeller, kıyıya vurmamızı sağlarlar..Sanat bunun için gereklidir insanoğluna... Buz keserken dünya, elimiz ayağımız donarken dibe vurmamızı engeller, bizi suyun üstünde tutar şarkılar.. Gece Sezen'i dinlemeye gittim. İçimi açtı, iyi geldi bana...
Kar... Büyülü kar örtmüş her yeri...Gece simsiyah, içi kararmış bir ülkede yatıyorsun, sabah bir uyanıyorsun.. Her yer bembeyaz.. Büyülü bir el bütün pisliklerin, çirkinliklerin üstünü örtmüş.. Karın mucizesi pencerene el sallıyor..
İyi de kuşlar ne yapacak? Onların yiyecekleri karın altında kaldı.. Kar şakasını yaptı, camı bir açtınız ki bütün dünyayı beyaza boyamış.. Ama kuşlar, minik serçeler, o garibanlarım ne yapacak?.
Açarsın radyoyu, ya da koyarsın bant, tutturursun bir şarkı, çıkarsın balkona kuşlara ekmek serpmeye..
Yaşasın kar tatili, kar dolayısıyla bir gün hayat tatili..
Şarkılar cankurtaran simitleridir.. Fırtına kopunca bizi suyun üstünde tutarlar; yitip gitmemizi engeller, kıyıya varmamızı sağlarlar.. Sanat bunun için gereklidir insanoğluna... Buz keserken dünya, elimiz ayağımız donarken dibe vurmamızı engeller, bizi suyun üstünde tutar şarkılar.. Gece Sezen'i dinlemeye gittim. İçimi açtı, iyi geldi bana.
Çıktım balkona, üstü camlı masada bir serçe gezinmiş.. Karda yürümüş izini belli etmiş, istemeden.. Nerde görsem tanırım. Çaktırmadan ziyarete gelir bazen.. İlle de gelmesi gerekmez. Zihnimde bazen ben ona giderim, ya da o bana gelir oturur konuşuruz. Ben uyurken demek ki çaktırmadan bana gelmiş. İz bırakmamaya çalışır. Ne zaman geldiğini, ne zaman gittiğini anlamazsınız. Her yerde dolaşır bu Deli Serçe.. Evden dışarı çıkmamıştır ama oturduğu yerde Ege'nin bir köyünde dolaşıyordur o anda.. Evden çok çıkmaz ama her yerde dolaşır bu gezgin Deli Serçe...

BİR KALP KIRILINCA...
Çok eski dostum. Bazen ortadan yok olur; uzun zaman sesi sedası çıkmaz. Günün birinde bir yerlerde belirir yine. Kanat çırpışından hemen anlarım geldiğini. Hep şakıyarak belli etmez geldiğini; kanat çırpışında da ayrı bir türkü saklıdır. Geveze kuşum benim, habire dolaşır; gider bir evin camının önüne konuverir, içeriyi dikizler, olan bitene kulak verir. İnsanlara bakar, öykülerini dinler gizlice.
Ne olup bitiyor, kimler niye ağlıyor? Bir kalp kırılınca nasıl bir ses çıkarıyor?
Bir kanat çırpışıyla kalkar gider, konar bir düğün evinin duvarına, içeriyi dikizler türkü yakan damada eşlik eder. Şakıyarak ezberler türküsünü, ordan ver elini ölü çıkan bir evin cumbasına... Üç kanat vuruşu yol, yitirilen evden çıkarılırken, çığlıkların sesi nasıl düğümlenir birbirine, onu da kaydeder... Ölünün ardından atılan çığlık, ister o atsın ister başkası malzemesidir onun.. Sanatçı dediğin hem yaşar, hem de yaşadıklarını gözlemleyip, hafızaya alır istese de istemese de.. Hafıza sana rağmen biriktiriyor bir gün kullanmak için her şeyi.. Sana rağmen.. Öyküler anlatan bizim gibi kuşların kaderidir bu.. Hem için acır, hem dışardan bakan biri gibi acını izlersin, paramparça olursun, ikiye, üçe, beşe yarılırsın.. Gözyaşlarının ülkesi, gizli bir ülkedir ki anahtarı herkeste bulunmaz.. Bizim Serçede var ben biliyorum.
Serçe sanatçı olunca ordan oraya dolaşır durur, ne de olsa Serçe avare Serçe.. Eh serçe dediğin de biraz avare olur canım.
Dolaşır ama istemez bilinsin ordan geçtiği.. İz bırakır içine attığı çizgiler, sevinçlerin, acıların sesini toplar, kavuşmaların ayrılıkların ezgisini biriktirir. Gözyaşının sesi olur mu? Olur, bilirim vardır, o da duyar gözden akan yaşın sesini...
Hepsini toplar şarkıya, türküye dönüştürür.. Biriktirdiği seslerle öyküler kurar, anlatır. Serçenin artık katılırız şarkılarına. Bizim şarkılarımız olmuştur onun şarkıları.. Bizim yaşadıklarımızdan süzmedi mi onları? Bazen bize, bazen kendine bakıp en derinlerine gömdüğü sevinçleri, acıları deşip deşip, kanata kanata kendini, türküye şarkıya dönüştürmedi mi onları?
"Ben bu dünyadan geçerken dinledim, duydum baktım, biriktirdim, sanat eserine dönüştürdüm biriktirdiklerimi.. Şarkılarınızdan şarkılarımı yarattım, şarkılarınız dudaklarınızda gezesiniz, dudaklarınızdan şarkı eksik olmasın diye hep sizlere taşıdım, paylaştım. Tek derdim bu anlamsız, saçma küçük dünyalarımıza bir serçenin kanat çırpışının, şakımasının sesini, izini bırakmak istedim.. Bu yaşamın kasvetini dağıtmak, biraz gönülleri hoş etmek, azıcık içinizi açmak istemez mi bütün sanatçılar.. Eh, ben de öyle yaptım işte.. Arabalarınızın camına koyarsam, sevgilinize sarılırken omuzunuza ilişiverirsem, mapustayken camınızın kenarında, hücrenizde bitiverirsem bilin ki tek başınalıktan...

BİLİN Kİ TEK BAŞINALIKTAN
Cenazenizde servi dalındaysam, ayrılıklarda gidenin arkasından sizinle birlikte ağlıyorsam bilin ki hep yalnızlıktan.. Siz aynada yüzünüzü ararken yol kenarındaki su birikintisindeki kendi yansımamda size bakıyorum.. Hep yalnızlıktan.. Hep yalnızlıktan korktuğum içindir şakımalarım bilesiniz. Sizin de korktuğunuzu bilirim. Onun için yalnızlığıma, yalnızlıklarınıza arkadaş olsun diye biriktirdiğim sesleri şarkıya, türkiye, düttürüye dönüştürür sizinle paylaşırım. Hep paylaşmak isterim, bir iz kalsın diye.
Bir serçenin ayak izleri kalsın diye.."
Evet, kar her yeri örtmüş, baktım balkonda dolaşan Serçe'nin ayak izlerinde bunları okudum.. Bir gece önce Sezen'i dinlemeye gitmiştim. Yattım zihnimde Sezen'in gösterisi uyandım dünya bembeyaz.
Dedim içimden, Sezen de amma soyundu, o ne striptizdi öyle..
Roland Barthes beyefendi hazretleri buyurmuşlar ki, "Striptiz'in amacı çıplaklığı kadının doğal giysisi gibi göstermektir." Sezen de sahnede ruhunu soyup, çırılçıplak bırakırken en doğal haliyle karşımdaydı.
Serçe her akşam sahnenin üstünde çırılçıplak soyunuyor. Bunu striptizin bütün kurallarını uygulayarak, yavaş yavaş, sahneyi kaplayan sisin arasında yok olarak yapıyor.. Işıkların binbir renge boyadığı sahnede Sezen üstünde siyah bir tuvaletle çırılçıplak dansediyor. Kah kışkırtıcı, kah baştan çıkarıcı, bazen kendisi bazen başkası olarak ruhunu çırılçıplak soyuyor sahnede.. Zihninin tavan arasını örten tülleri ne kadar atabileceğini, ruhunu nasıl soyabileceğini kendisi de merak ediyor işe başlarken.. Arkasında mükemmel bir orkestra ve vokal grubu var. Neslihan Yargıcı, Yaşar Gaga idaresinde "Suçortakları Kumpanyası" arada seyirciyi oyalayarak, gidip gelerek, tansiyonu yükselterek, güldürüyü acıya katık ederek bu çılgın soyunmaya, bu ruhunu soyup boşaltmaya, içini arındırmaya çalışan, kendine meydan okuyan kadına yardım ediyorlar..
Sanat insanın içini temizler, onu arındırır. Bütün ekip gecenin sonunda yaptıklarından mutlu, dinlenmiş, daha taze ve çıktıklarından daha genç iniyorlar sahneden.
Deli Serçem hiç öyle ailenizin sanatçısı filan değil.. Alabildiğine anarşist ve kışkırtıcı. Kafayı ufaktan bulmuş seyircilerde uyduruk, yapay üstlerine zorla oturtulmuş "Ağır müessese müşterisi" tavrını bir yana bırakıp coşuyorlar, birlikte bütün şarkıları söylüyorlar, ruhlarını bağlı tutan zincirlerini kısa bir süre içinde olsa kopararak onları da soyunmaya başlıyorlar..
Eh artık herkes becerebildiği kadar tabii..
Kar hızlandı, her yeri örtmeye devam ediyor.. Camdan baktım yazıyı yazarken balkondaki masanın camındaki Serçe'nin ayak izlerini de örtmüş kar.. Sevdiğimiz insanlar, büyük yıldızlar giderken iz bırakırlar, kar yağıp o izleri örtse de izlerin zihnimizdeki uzantısı kalır.
O izi sürüp onlara ulaşabilelim diye..
Bıraktığımız izler sizin içindir, sizlerindir.

Nebil Özgentürk

0 Yorum Ekle:

Yorum Gönder

<< Home

 8o  XMLº 
Blogwise - blog directory
Music Blog Top Sites
blog search directory
Blogarama - The Blog Directory
Proogle.de
Link Dünyası>
Technorati Profile