18 Ocak 2008

'Pencereden bakan kadın'ın hikâyesi

Biz onun yüzünü 'Bir Demet Tiyatro'nun pencereden bakan kadını olunca tanıdık... Oysa o, usta bir makyöz olarak kimlere ne yüzler vermişti o güne dek... Birçok yeteneği, en önemlisi de "hikâyesi olan" Suzan Kardeş'in şimdi bir de albümü var.

Kekemeydi 12 yaşına kadar. Bir kelimenin başında 'k' varsa, 'b' varsa, mümkün değil söyleyemezdi. Ve her gün işe giderken minibüsten 'Köşkler' durağında inmesi gerekiyordu. Sonunda bir formül buldu, 'Köşkler'in başına bir 'aaa' ekleyerek çözdü dilini...
Makyöz, kuaför, meyhaneci, kendisi kabul etmese de şarkıcı ve hatta oyuncu Suzan Kardeş; hayat boyu eksilmeyen azmiyle kendi kendisinin öğretmeni, doktoru, ustası olacaktı, belliydi o günden...
Sene 1961... Kosovalı meyhaneci Bedri Tumbak ile sevgili 'Puta'sının üç oğulları vardır: Kenan, Adnan, Lokman. Takvimler 15 Nisan'ı gösterirken bir müjde uçar gelir nehir kenarındaki meyhaneye... Eşine dostuna içki ısmarlar Bedri Bey ya da 'çok içen' anlamına gelen lakabıyla Bekriya: Bir kızı olmuştur nihayet. Suzan koyar adını doktor.
'Puta' diye çağrılan Mevlide Hanım hep "Ne zaman sen doğdun, açıldı gökyüzünde pencereler" diye anlatır o günü kızına. Birkaç yıl sonra da kız kardeşi Neriman dünyaya gelir.
Şenlikli bir evde büyür Suzan Tumbak. Herkes bir enstrüman çalar, babasının amcalarının Priştine Radyosu'nda grupları vardır. Ancak sülale asıl, sırrı kimseye verilmeyen köfteleriyle ünlüdür. Akşamları kadınlı erkekli sofralar kurulur, çocuklar da mezelerden tırtıklar, güzel günlerdir.
Kardeş gibi büyüdüğü komşu kızı Vançe'den ayrılmamak için zorla Sırp okuluna yazdırtır kendini Suzan. Ama sadece 15 gün dayanabilir her gün dozu artan cezalara. Üzüntüden sararıp solduğunu gören annesi alır Türk okuluna verir kızını.

İstanbul ve hayal kırıklığı
1969'da Bedri Bey karısına "İstanbul'a git bir bak bakalım" der, "Oralarda yaşayabilir misin?"... Suzan için annesi ve kız kardeşiyle gittiği İstanbul; yazlık sinema, leblebi tozu ve gazoz demektir ilkönce... Severler bu şehri.
"Bu yaşta göç edilir mi Bedri?" diyenlere "Siz de gelin" der Bedri Bey; "Tito ölünce burada kardeş kardeşi vuracak..." Dinletemez...
Ama İstanbul hayal ettiklerini vermez onlara. Önce soyadları değişir nüfus memurunun 'anlamsız' bulması nedeniyle, 'Kardeş' olur. Sonra oturma izni alana kadar bir yakınlarına devrettikleri malları mülkleri gider. Tumbak adını lokantalarında yaşatır Bedri Bey. Beyazıt'ta açtığı Tumbak, üniversite öğrencilerinin aşevi gibidir.

Kendi kendinin öğretmeni
Suzan Kardeş, Davutpaşa İlkokulu'na devam eder üçüncü sınıftan. Okul çıkışı lokantaya, babasına yardıma gelir. Beşinci sınıftayken iki ağabeyi de askere alınınca "Okula sonra gidersin Suzan" der babası, "Gel bana yardım et". Ressam olma hayallerini okul önlüğüyle birlikte rafa kaldıran Suzan bir daha da dönmez okula. Utanır yaşı büyüdüğü için.
Ama işte kendi kendisinin öğretmeni olmaya da o zaman karar verir. Beyazıt'ta Müjgan Kuaför'e girer iş öğrenmeye. Hiç yetinmez kendisine gösterilenle, hep daha fazlasını merak eder. Manikürü de, saç yapmayı da, erkek tıraşını da öğrenir. Tabii makyajı da... İngilizce kurslarına gider iş çıkışı, Hilton ya da Etap oteline girmek vardır hayalinde.
Ama önce 1980'de kendi dükkânını açar. 1981 şubatında, Kibariye teypten "Kim bilir bu gidişin dönüşü olacak mı?" diye sorarken gelir Bedri Bey'in ölüm haberi. Suzan Kardeş o gün soğur dükkânından. Kısa süre sonra Etap'ta meşhur Figaro Kuaför'dedir... Evlenmiştir ve kızı Begüm'e hamiledir.
Hamileliğinin son aylarında dükkâna Liza Tuna gelir. Elinden her iş gelen Suzan'ı izler ve der ki "Akşamları Şan Tiyatrosu'na gelir misin, Hisseli Harikalar Kumpanyası'nda perukları taramaya?"
Böyle adım atar 'şov dünyası'na. Fotoroman, sinema, televizyon derken Suzan Kardeş hem saç, hem makyaj yapan tek isim olarak nam salar piyasada. Çocukluğunda hayran olduğu Türkan Şoray'la da, 20 küsur yıldır ayrılmadığı Sezen Aksu'yla da fotoromanlarda tanışır hep. Aksu'nun yeri apayrıdır ama. Savaştan kaçan 16 memleketlisine evini açtığında, hayat kurtarmak için yardım topladığında en büyük destekçisi o olacaktır.

Kör meyhaneci de olur!
Bir gün Bostancı Gösteri Merkezi'ndeki bir konserde koştururken trabzana çarpar, kaşı yarılır. "Bir santim kaysa kör olacaktın Suzan" der kendi kendine, "Kör makyöz olmaz ama kör meyhaneci olur, gel sen bildiğin öbür işi yap artık."
Evinde ağırladığı arkadaşları üzerinde deneye yanıla en çok hangi yemeklerinin sevildiğini öğrenmiştir zaten. 17 Nisan 1993'te Arnavutköy'de Bekriya'yı açar. 12 sene boyunca nice öykünün yaşanacağı, usul usul Sevdalinka'ların, Rumeli türkülerinin söyleyeceği şefkatli bir mekân olur Bekriya.
Bu arada yeni bir teklif gelir Suzan Kardeş'e. Hem de hiç reddedemeyeceği birinden; Çiçek Taksi'de izleyip çok güldüğü, "Benimki" dediği, neden sonra Bekriya'da tanıştığı Yılmaz Erdoğan'dan. "Ben bıraktım o işleri" dese de Bir Demet Tiyatro ile döner 'sahnelere'. Hatta bir gün gerçekten sahnede bulur kendini dizinin 'Penceredeki kadın'ı olarak.

BKM kurmaylarından
Erdoğan'ın deyimiyle 'BKM'nin kurmayları' arasındadır. "Vizontele"ler, "Beynelmilel", "Organize İşler", "Hokkabaz" hep onun ellerine teslim edilir. Ayrıca BKM oyuncuları başka projelerde yer alsalar da yanlarında hep Suzan Kardeş'i bulurlar... Altı sete yetebilecek ekibiyle kah "Avrupa Yakası"nda, kah "Hatırla Sevgili"dedir artık.
'Ünlülerin makyözü' titrine sığamayacak kadar çoktur becerileri. Dönem makyajı, yaşlandırma, gençleştirme, plastik makyaj... Hepsini kendi merakıyla, okuyarak, araştırarak öğrenmiştir. Belgrad'da kursa da gider ama işin sırrı, geceleri yatağında mum ışığında gizli gizli resim yapan kız çocuğunun azmindedir.

Önce meze, sonra sahne
Şimdi bir de albümü var Suzan Kardeş'in. Adı "Bekriya". 2004 kapısına içi acıyarak kilit vurduğu meyhanesinin adı. İçinde çocukluğundan kulağında yer etmiş 14 şarkı var, bir de bilinmeyen Sezen Aksu bestesi.
Daha önce Aksu ile birlikte defalarca sahneye çıkmış, 'aile fasılı'nın bir parçası olarak Aspendos'ta, Efes'te şarkı söylemiş bir 'şanslı kul' olarak şarkıcı olmak gibi bir heves yok içinde. O bu albüme Sezen Aksu'nun bir armağanı olarak bakıyor. "Hediyenin, anının dik alası" diyor.
Fakat albümün başarısı iddiasını çoktan aştı. İstiklal Caddesi "Bir Kızıl Gonca" ile inlerken herkesin kulağında Suzan Kardeş'in sesi var. Cumartesileri, Kazablanka Revan'da Bekriya gecesi artık. Önce mutfağa girip mezeleri ve meşhur Bekriya köftesini yapıyor Suzan Kardeş, sonra inci kolyesini takıp sahneye çıkıyor. Ve rüya gibi bir gece başlıyor...
"Ben makyözüne albüm yapacak bir kadına benziyor muyum?" diyen Aksu çok haklı, bu "Hikâyesi olan birinin" albümü. Ve anlattığı hikâyeye kayıtsız kalmak mümkün değil. Yıldırım Türker'in dediği gibi "Anneniz başınızı okşamış gibi oluyorsunuz" dinlerken...

Asu Maro - Milliyet

2 Yorum Ekle:

Anonymous Adsız said...

SEVGİLİ MİNİK SERÇEMİZİN SON ALBÜMÜNDE DUYGUSALLIK ÇOK YOK AMA YİNE KELİMELER TAM VE GEREĞİNDE YERINE OTURTMUŞSUN...

SEZEN BU HER ZAMAN HER YERDE BENZERSIZ.MUHTEŞEMSIN VE İYİ Kİ VARSIN VE SONSUZA KADAR DA BİRTANESİN. (FÇA)

2:26 ÖS  
Anonymous Adsız said...

ne diyelim,türkiye olarak denilecek sözcükler sadece cansın,aşksın ve biriciksin.süper olmuş eline-diline,yardım edenlerin emeğine sağlık.muhteşem olmuş teşekkürler...ay_ça

2:30 ÖS  

Yorum Gönder

<< Home

 8o  XMLº 
Blogwise - blog directory
Music Blog Top Sites
blog search directory
Blogarama - The Blog Directory
Proogle.de
Link Dünyası>
Technorati Profile