14 Ocak 2007

Kadınlar Kibele'yi katlayıp sandığa koymuş


42 yılda topladığı giysilerde 5 bin yıllık tarihin geniş özetini bulan Sabiha Tansuğ 'Tanrıçalar, kadın analar bugün de aramızda. Anadolu'yu dolaşırken yer yer Hitit bereket tanrıçası gibi heybetli, dimdik duran, gözünü kaçırmadan cesurca bakabilen kadınlarla karşılaşırsınız' diyor

Kadının tarihte ilk kez Anadolu'da eğitim gördüğü, erkeklerle aynı masada yemek yediği ve yargılayıcı (hakim) olduğunu biliyoruz. Kadının giyimine, süslenmesine verdiği sistemli öneme de yine ilk kez Anadolu uygarlıklarında rastlıyoruz. Araştırmalarınızdan çıkardığınız bu konuyla ilgili sonuçları anlatır mısınız?
Anadolu'da Hittitler, Frigler, Eski Yunan, İyonya, Roma ve diğerleri dinlerden önce de başlık giyip başlarını da örtüyorlardı. Bu kadınların görkemli, güzel görünmesini sağladığı gibi doğa olaylarına karşı koruyucu, işlevsel rolleri vardı.
Dini inanç ritüeli dışında, kadınlar geçmişte olduğu gibi bugün de Anadolu'da kendi dişilikleri, güzellikleriyle ilgili olarak başörtüsü kullanıyor mu?
Tüm Anadolu'da başörtüleri bin bir çiçekli, desenli yazmalarla örtüldüğü gibi, bu çeşitli yazmalar, ak tülbentler, akbaş örtüleri, türlü oyalarla süslenir, donatılır. Pul, kuru karanfil, karpuz çekirdeği, akşamsefası tohumu, çikolata kâğıdı, tohum gibi yuvarlanan çaput parçaları, mantı gibi birbirine tutturulan renkli ince naylon süngerleri kesip ortasından bağlayarak yapılan 'gır gır' oyaları, püskül oyaları, tığ, mekik ve en ince yüksek sanat seviyesine ulaşan iğne oyaları kadınların, kızların, yaşlıların başını bugün de süslemekte. Varlıklı veya değil fark etmez kadın eline ne geçerse bir şekilde oya olarak değerlendirip başını süsler. Kaşına rastık, gözüne sürmeyi çeker, nokta nokta püskürtme benler kondurur. Doğulu kadınlar da dövmeyle ellerini, yüzlerini süslerler. Daha eskiden bu yazmaların, başörtülerinin altına bir tanrıça gibi başlık giyerlerdi. Koleksiyonumda böyle 200 çeşit başlık var.
'Başlık parası' geline yapılan tacın karşıtı olarak paraya dönüşmüş halidir. Esasında kadın, ocağa gelen genç bir bereket tanrıçası gibi özel giysilerle donatılır ve atın üzerinde, tüm ihtişamıyla damat kapısına gelip dimdik durur. Kayınpeder, kayınvalide önüne gelirler ve toplum önünde geline sesli olarak mal bağışı yapılır. Koyun, keçi, bağ, bahçe, zeytinlik gibi. Aynı tanrıça Artemis'in önlüğündeki semboller gibi, ocağa yeni gelen genç kadına, ocaktan mal sunumu yapılır. Ve gelin memnun olunca attan yavaşça kendini salıverir. Damda dikilmiş rengârenk kreplerle süslü, düğün bayrağı yanında duran damat, bozuk paralar, pirinç, şeker atar gelinin başı üzerine; ocaklarının bereketli, uğurlu olması için.
Böyle bir gelenek kadının ezikliğini mi yoksa ana tanrıçalığını mı temsil ediyor? Karar verin. Bu gelenek yer yer sürüyor.
Kadın haklarının son derece güçsüz olduğu Türkiye'de aslında kadının sahip olduğu bir öz güç var mı sizce? Ta Anadolu'nun anaerkil döneminden sürüp gelmiş bir öz güç...
Anadolumuz güçlü analarla doludur. Tanrıçalar, kadın analar, Fadime ana, kadın evliyalar bugün de aramızda yaşıyor.
Anadolu'yu dolaşırken yer yer Hititlerin bereket tanrıçası gibi heybetli, göğsünü gererek dimdik duran, kadın veya erkek gözünü kaçırmadan cesurca bakabilen kadınlarla karşılaşırsınız. El bilekleri benim iki bileğim gibi, buğday çuvalını tutup başının üzerinden atarak arabaya yükleyen, kızdı mı bir erkeği kolları altından tutup kaldırıp dereye batıran kadınlar gördüm. Anadolu felsefesinde güçlü bir bedene sahip olmak kadın ve erkek için iftihar edilecek bir olaydır. Erkek bilir, ocaktaki kadını zayıf olursa o aile güçsüz kalır. Erkekler karılarıyla için için övünürler.
Kasaba pazarlarında, pazarcı kadınlarla oturup söyleşi yapmaya bayılırım. Kazandıkları parayla çarşıdan istedikleri alışverişi kendileri yaparlar. Ben 'Paraları ne yapıyorsunuz? Kocanıza veriyor musunuz' dediğim zaman; "Hayır, hiçbirimiz vermeyiz, ama hayat müşterek, onun için paraları biz harcarız" derler. 'Ama ben de siz çalışırken erkekler kahvede oturmuyor mu' dediğimde 'Anam onların yaptıkları işler öyle ağırdır ki, kahvede soluklanıp, yorgınluk giderirler. Tekeyi çok yorarsan akşam avucunu yalarsın' dedi. Doğrusu ne yalan söyleyeyim ağzım açık kaldı.
Bunun yanında Anadolu'nun bir de çoban kızları, kadınları vardır. Omzunda azık torbası, silahı, kuşağının içinde bıçağı, para kesesi, sigara tüttürüyorsa tütün kesesi, tuz kesesi bulunur. Sürünün peşinde çoban köpekleriyle birlikte günlerce tek başına dağ bayır dolaşır. Karaburun yöresinde dünya güzeli bir çoban kız vardı 20 yıl önce. Annesi de çobandı, babası da.
Kadınlarla ilgili destanlar yazabiliriz Sezenciğim. Kat kat medeniyetler geçmiş topraklar üzerinde ki halk en az 5 bin yıllık kültüre sahip. Köy Enstitüleri küçük reformlar yaparak devam etseydi, bugün şehirlerimiz ve köylerimiz de bu durumda olmayacaktı. 1950'den beri köy çocuklarını, kızlı erkekli, imam-hatip okullarında eğitmeye çalıştık. Ve bu günlere geldik.
Neden topluyorum?
Binbir kadın el sanatı içinde sadece oyaları ele alırsak bunların her biri Anadolu kültürünün elçileri gibidirler. Onun için eşimle ben kırk yıldır objeleri toplayarak böyle büyük bir Anadolu kültür koleksiyonunu oluşturdum. Gaye kurulacak etnografya müzesiyle, bu toplumun özündeki gizemi gelecek kuşaklara ve tüm insanlara hatırlatıp düşünmelerini sağlamak. Tabii düşünen bir halk isteniyorsa.

(Sezen Aksu'nun, Sabiha Tansuğ ile 14 Ocak 2007 tarihli Radikal'deki söyleşisi)

0 Yorum Ekle:

Yorum Gönder

<< Home

 8o  XMLº 
Blogwise - blog directory
Music Blog Top Sites
blog search directory
Blogarama - The Blog Directory
Proogle.de
Link Dünyası>
Technorati Profile