03 Temmuz 2006

Sezen Aksu büyüsü


Ben bu kadını halk konserinde de dinledim, dostlarıyla yemek yediği lokanta masasında dayanamayıp söylemeye başladığında da, yurtdışında da dinledim, giriş ücreti bir servet olan zengin eğlencesi mekânlarında da.
Bir şey var, hiç değişmiyor: O şarkısına başlıyor, mekânda bulunan siz deyin 500 bin kişi, ben diyeyim 35 kişi hep bir ağızdan o şarkıyı söylemeye başlıyoruz.
Diyarbakır'da Newroz alanında toplanmış 500 bin kişiye 'Gülümse'yi söylerken de böyle bu, İstanbul Açıkhava'daki 4 bin kişiye 'Sen Ağlama'yı söylerken de, Londra'da Covent Garden'da veya Barbican'da 'Şinanay'ı söylerken de aynı, Efendi Show Center'da kalburüstü insanlara 'Sarı Odalar'ı söylerken de...
Çok sevenleri farkında ama herkes bilsin istiyorum: Sezen Aksu, Türkiye'nin ortak paydalarından biri, popüler kültürümüz söz konusu olduğunda da belki yegânesi. Bu ülkenin siyasetçileri ve başka önde gelenleri her Allah'ın günü bıkmadan usanmadan bizleri bölen, ayıran, hatta şiddetli çatışmalara sokan konular bulup bunları önümüze sürmek için uğraşırken, Sezen Aksu sırf içinden geldiği için şarkılarını söylemeye devam ediyor ve bizi o şarkılarıyla birleştiriyor.
O 30 yıldır şarkı söylüyor ben de bir o kadar yıldır onu dinliyorum. Önceki akşam İstanbul'da Açıkhava Tiyatrosu'nda onu izlerken aklıma geldi ilk kez: Sezen Aksu sahneye çıkıp söylemeye başladığında, türbanlıyla türbansızın, Türk'le Kürt'ün, erkekle kadının, sağcıyla solcunun, izolasyonistle AB'cinin hissettiği şey aynı oluyor: Bağıra bağıra şarkı söylemek ve o kendiliğinden oluşan müthiş koroda erimek.
İnanın bana, canlısını kalabalıklarla birlikte sahnede izlemekle onu ne bileyim CD'den veya radyodan dinlemek arasında fersah fersah fark var. Bir Sezen Aksu konserine gitmediyseniz, aslında onu çok ama çok eksik tanıyorsunuz demektir.
Çünkü sahnedeki Sezen Aksu, bence sadece çok güzel şarkılar söyleyen biri değil, bundan çok öte, çok daha büyük ve değerli bir şey.
Türkiye, ben kendimi bildim bileli, yani 70'li yıllardan beri kutuplara ayrılmaya çalışılıyor.
İnsanların arasında fikir ayrılıkları olması son derece doğal. İnsanların birbirlerinden farklı olduklarını düşünmeleri de eşyanın tabiatı gereği.
Önemli olan bu ayrılıklara yapılan vurgular, bu ayrılma noktalarının öne çıkarılması, siyaset denen oyunun sadece ve sadece bu ayrılıklar üzerinden yapılmak istenmesi.
Hoş, Türk milleti kendi içgörüsü sayesinde politikacıların olmasını istediği kadar keskin çizgilerle bölünmüyor, buna hâlâ direniyor ama Allah aşkına söyleyin, bu ayrılık meselesi bu kadar sert biçimde kaşınmadığı zamanlarda birbirimize bu kadar diş biliyor muyduk?
Bakın, din üzerinden siyaset yaptıkları izlenimini bir türlü silemeyenlerin de önemli katkısı sayesinde, hepimizin ortak kültürü olan din bile Türkiye'de ayrılıkların, cepheleşmelerin konusu haline geldi maalesef.
Bugün yine cepheleşme, kutuplaşma temelli siyasi arayışlar almış başını gidiyor. Şimdilik başarılı olunma ihtimali yok gibi gözüküyor bu kutuplaşmada ama yarın ne olacağını bilemiyoruz elbette.
Oysa bence Türkiye'nin ihtiyacı olan şey, Sezen Aksu örneğinde gördüğümüz türden bizi doğal yollarla birleştiren bir kültürü yaratmak, onu desteklemek, onu yüceltmek.
İyi ki varsın Sezen Aksu.
Varlığınla ümit veriyorsun.
(İsmet Berkan'ın 01.07.2006 tarihli Radikal'deki yazısı)

0 Yorum Ekle:

Yorum Gönder

<< Home

 8o  XMLº 
Blogwise - blog directory
Music Blog Top Sites
blog search directory
Blogarama - The Blog Directory
Proogle.de
Link Dünyası>
Technorati Profile