14 Mart 2006

Ağzı bozuk kadın mektupları

Her şarkı bir öyküdür; çoğu zaman da hayatın ta kendisi... Dolayısıyla iyi bir şarkı, müzikal alt yapının yanı sıra sağlam sözlere de sahip olmalı. Çünkü müzik, kitleleri doğrudan etkileyen, gündelik hayatımızın içinde bize her koşulda eşlik eden en yaygın araçlardan biri. Dinlenen müzik, bireyin birlikte olduğu grubu ve bu birlikteliğin yer aldığı mekânı da tanımlayan bir davranış biçimi olduğuna göre; içinde yaşadığımız toplumu anlamada ya da değişimi görmede en kestirme yollardan biri de şarkılara bakmak… Ve kadınlara! Kadınların söylediği ya da sözlerini yazdığı şarkılara bakmak, kadının yaşanılan andaki yerini, yetiştirdiği çocukları, âşık olduğu adamları da görmek demek.
Popüler müzik tarihimize baktığımızda; ellilerden bu güne değin şarkılarda gözlenen değişim, bireyin, toplumun değişimine de ışık tutuyor. Özellikle de kadınların. Büyük mücadelelerle sahneye çıkan kadının var olması, tutunması çok da kolay değildi o yıllarda. Zaten sayıca çok fazla değillerdi. Topu topu üç beş kişi; Sevinç Tevs, Rüçhan Çamay, Ayten Alpman çıkışlarını cazla yapan bu dönemin isimleri olarak yer aldı müzik tarihinde.
Altmışlı yıllar ise değişimin, yüzümüzü kendimize dönmenin yıllarıydı. İngilizce şarkılar yerine, Türkçe sözlü şarkılar devrinin başlamasının yanında, türküleri de modernize ederek çok sesli hale getirme çabalarının olduğu bir dönem. Ancak kadın şarkıcı sayısında henüz bir patlama yaşanmamıştı. Ayten Alpman, cazdaki ısrarını sürdürememiş, ister istemez aranjmanlara yenik düşmüştü. Buna karşın, hep iyi şarkıların yorumcusu olarak yer alacaktı. Gönül Turgut, Ayla Dikmen, Füsun Önal, Ajda Pekkan, Ay Feri, "Burçak Tarlası" adlı 45'liğiyle Anadolu pop akımının öncüsü olan Tülay German o dönemin önemli isimlerdendi..
Yetmişler ise kadın şarkıcı sayısında patlamanın yaşandığı bir dönem oldu. Nükhet Duru, Nilüfer, Yeliz, Yeşim, Şenay, Seyyal Taner, Zerrin Özer, Tülay, Hümeyra, Ayla Algan, Işıl Yücesoy gibi bir çok isim pop müzik içersinde yerini almış, şarkılarını söylemeye başlamışlardı artık. Ellilerden, yetmişlerin ikinci yarısına kadar olan dönemde kadınların seslendirdiği şarkılar her ne kadar naif, sevdiğini evde bekleyen, edilgen kadın portreleri sunsa da, aslında var olma mücadelesi içersinde ayakta durmaya çalışan, bir yanıyla da güçlü kadın söylemlerinden oluşuyordu. Ayla Dikmen "Hu Bismillah" adlı şarkısıyla, "hu bismillah” diyerek kafa çekerken, Şenay da "Sev Kardeşim" diyecek, kardeşlik, barış gibi mesajlar verecektir. Füsun Önal ise "Flört" adlı şarksında kapıyı gösterecektir sevgilisine. Hümeyra, söz ve müziği Bora Ayanoğlu'na ait olan "Adım Kadın" adlı şarkısında "Ben bir dilsizim, silkemem ki yükümü, gözlerimde ürkeklik, kimse bilmez küsümü” sözleriyle kadının ezilmişliğine, birey olamama sorununa değinecektir. İlk, belki de tek starımız olan Ajda Pekkan ise önceleri erkeği tarafından seçilmeyi bekleyen, terkedilmiş kadın öyküleri anlatırken (Üç Kalp, Olmadı Gitti adlı şarkılardaki gibi), Fikret Şenes'le çalışmaya başladıktan sonra tek başına ayakta duran, "kapı açık arkanı dön ve çık” diyebilen, hatta erkek gibi çapkınlık yapan, karşısındaki erkeğin sözlerine inanmayacak kadar kurt bir kadının sesini yansıtır. "Kimler Geldi Kimler Geçti" diyerek özgürlüğünü ilan eder.
Yetmişlerde adını duyuran ancak seksenlerde yerini daha da sağlamlaştıran Selda Bağcan ve Melike Demirağ politik şarkılarla adlarını duyurdular. Bu şarkılara kadının sorunlarından çok daha genel, politik konular hakimdi. Elbette ki seksenlerde yıldızı iyice parlayan ve pop müziğe doksanlı yıllarda damgasını vuran Sezen Aksu da bir fenomen olma yolunda ilerleyecekti.
Seksenli yılların ikinci yarısından itibaren, yani darbeden sonraki süreçte, kentleşme çabaları, kapitalizmin iyice kök salması, tüketim toplumuna doğru hızla yol almamız ve ekonomik nedenler… birçok kadının evden dışarı çıkmasına, yaşam içersinde daha aktif yer almasına neden oldu. 2000'li yıllara geldiğimizde ise özgür kadın, kentli kadın prototipleri, reklâm yıldızı "Özgür Kız" Nil Karaibrahimgil'in şarkısındaki gibi "Çocuk da yaparım kariyer de” nidalarıyla şarkı söylemeye başladılar. Bu şarkılar, yetiştirilmek istenen, on dört on beş yaşlarında kolejli kızların, ileride plazalarda, moda dergilerinde çalışacak ya da bu dergilerden beslenecek yeni jenerasyon kızların marşı niteliğindeydi. Toplumun başka kesimlerine, örneğin varoşlara ya da varoşlara yakın yaşayan kesime baktığımızda, buradaki kızların kabuğunu kırma, yani sınıf atlama özlemine şahit oluyoruz. Tele volelerdeki yaşama, mankenlere özenilen bir hayat biçimine duyulan, ya da özendirilen bu topluluğun şarkıcıları diyebileceğimiz; Ayşe Hatun Önal'ın "Çeksene Elini", Ayça Tekindor'un "Yıkılıyo"su, Demet Akalın'nın beddualı şarkıları, Petek Dinçöz ve Tuğba Ekinci gibi şarkıcıların da dinleyicilerini çabuk yaşanan, hızla tüketilen, tek reçetelik ya da kontör bittiğinde sona erecek aşklara yönlendirilmesi söz konusu. Ekinci "Daha yeni, yepyeni yüklettim, kalbime aşkı merkezden, birini buldum tam benlik… Bitmez sandım, ne zaman bitti anlamadım, 300- 500 kontör bitti, yeni bir sevgili bulmalıyım, kontörleri doldurmalıyım” diyor bir şarkısında. Bir başka şarkısında, "O Şimdi Asker”de ise askerdeki sevgilisine rüyada görünerek onu cinsel doyuma ulaştırmayı isteğini ifade ediyor. Görüntüsüyle de seyircide toptan boşaltma arzusu uyandırıyor; böylece kadının asli görevini de hatırlatıyor!
Oysa Sezen Aksu yıllar önce, ta 1996 yılında, yatağını da, gönlünü de sevdiğine açarken "Yeter ki onursuz olmasın aşk” diyordu. Henüz o zamanlar ar damarımız tam olarak çatlamamış ya da Sezen Aksu, Umay Umay gibi isimler bizi kurtaran, yaralarımıza parmak basan şarkılarla bir nebze olsun nefes almamızı sağlamıştı. "Ağzı Bozuk Aşk Mektubu" adlı albümünde Umay, aşkı, hayatı ve kendini tanımlarken "kendimi yakarak, sarı ve sıcak, kendimi yalayarak, tükürerek, durup kusarak öğrendim” diyecekti. Aşk zalimdi! Hayat da zalimdi ve Umay Umay önündeki tuzakları görüp, ne kendini, ne de dinleyicisini kandıracaktı. O, hem yaşamda, hem de şarkılarında dürüst ve ayrıksı bir kadındı. 2000'lerde yıldızı iyice parlayan Hande Yener de, ilk çıktığı günden bu yana değişim gösteren, bir anlamda sınıf atlayan bir şarkıcı. Son albümünde "Aşka Zaman Gerek”, "Aşk Kadın Ruhundan Anlamıyor” diyecek ve kliplerinde, arkasında bir ordu erkeği dekor olarak kullanma yoluna gidecekti. Bir başka isim Yıldız Tilbe ise, arabeskvari söylemiyle ezilmiş bir kesimi şarkılarıyla içine çekerken, samimiyeti ve pervasızlığıyla da üst kesimin ilgisini çekecekti.
Elbette her kesime göre çeşitli şarkılar, şarkıcılar var. Ne demiş Emily Dickinson; "Ruh Seçer Kendi Topluluğunu”. Ruh da, birey de seçiyor topluluğunu. Kendilerini bu müzik anlayışlarının dışında hisseden kızlar rock ve türevlerini dinliyor. Artık rock müzik de popüler müzik listelerinin başlarında yer alıyor. Yeni nesil, geçici rockseverler tercihlerini popüler olmuş rock müzisyenlerinden yana kullanıyor. Örneğin, rock müziğin son yıllarda öne çıkan sesi Şebnem Ferah, Amerikan kültürüne yakın, daha modern, doğuştan kentli olan, ekonomik olarak orta ve üst düzeyde geliri olan, yabancı dil bilen, sevgilisiyle tatile, konserlere rahatça gidebilen kızların müzisyeni. Şarkılarında, çoğunlukla kadının birey olabilme çabasına değinen Ferah "o küçük kaygan delik”in önemini ya da önemsizliğini de kimi zaman örtük, kimi zaman da aleni, şarkılarına yansıtabiliyor. Ancak, buraya değil, başka bir dünyaya aitmiş gibi görünen şarkıları, Tori Amosvari tavrıyla içe dönük, kendine kapaklanmış bir kadın izlenimi veriyor.
Nazan Öncel ise sokakların asi kızı; pervasız, lafını sakınmayan, kimi zaman kaba, erkeksi bir söylemle "Sokarım politikana” diyebilen öfkeli bir kadın. Erkeğin peşinden yas tutmayan, ucuz şaraplar içen, hiç çocuk olmayan, erken yaşta büyümek zorunda kalan bir portre. Şarkılarında lafı hiç dolandırmayan, naz niyaz yapmayan Öncel, yatılacaksa yatalım, sevişilecekse sevişelim dobralığını koyuyor ortaya. Gerektiğinde "Hüp diye içine çek beni” diyerek sözü de, tabuyu da kıran, ama aşkına sonuna kadar sarılan, sahip çıkan biri. Nazan Öncel, erkeklerin dünyasında, yine erkeklerin silahıyla, söylemiyle "karşı tavır” oluşturan cesur bir söz yazarı, iyi bir yorumcu. Bu tavır kimi zaman itici gelse de, o hep bir yabanarısı gibi aramızda dolaşan, aslında çok korktuğu için cesur olmak zorunda kalan, şarkı sözlerinde estetiği bilerek, isteyerek törpüleyen bir kadın. Ne gariptir ki, daha çok otuz yaş üzeri erkekler tarafından dinlenen bir kadın.
Ancak büyük kitleleri etkilemiş, kitleselleşmiş, boyu küçük, kendi büyük dev bir kadın var karşımızda. Her şarkısı bir manifesto niteliğinde olan Sezen Aksu, iyi bir yorumcu olmasının yanı sıra, sadece söz yazarı değil, iyi bir şair olarak da kabul edilebilir. Kimi zaman erkeklerle dalga geçerken kimi zaman da peşlerine takılıp "seni yerler, ham yapar bu zilliler” diyerek laf atar. "Onu alma, banane, beni al” diyerek kendi hemcinslerinin arasındaki rekabete de değinir şarkılarında, ama ne aşkları ayağa düşürür, ne de kendi yaşadıklarını. Hatta erkekleri baştan çıkarıcı sözlerinde bile yoğun bir ironinin yanında estetik kaygıdan vazgeçilmemiş sözlere imza attı Sezen Aksu. Aslına bakarsanız, yazdıklarıyla kimi zaman eleştiri alsa da, toplum olarak o kırılmanın ve değişimin şarkılara nasıl yansıdığını görmemiz açısından ayrıca incelenmesi gerekiyor Sezen Aksu şarkılarının.
Yıldız Tilbe'den Candan Erçetin'e, Göksel'den, Sertab Erener'e, Işın Karaca'dan, Burcu Güneş'e kadar çok fazla kadın şarkıcı var. Her biri kendi sesiyle, yorumuyla katılıyor hayata. Ancak bu artışın aldatıcı olmaması için, nicelikteki artışın, niteliğe de yansıması gerekiyor. Tıpkı Pamela'nın "Çok Güçlü Olmak Lazım" adlı şarkısında söylediği gibi: "Evet demeye alışmış kadınlar, çok güçlü, çok dikkatli olmak lazım, çok sevmek ama çok gerçekçi olmak lazım!”
(Deniz Durukan'ın birzamanlar.net 'teki yazısı)

0 Yorum Ekle:

Yorum Gönder

<< Home

 8o  XMLº 
Blogwise - blog directory
Music Blog Top Sites
blog search directory
Blogarama - The Blog Directory
Proogle.de
Link Dünyası>
Technorati Profile