03 Kasım 2005

Şefkatli büyücü

Bazen hayatı anlamlandırmak için hiçbir şey yeterli olmaz.
Bazen de çok sade ayrıntılarda ‘anlam’ı ele geçirmek mümkündür. Yaratıcılar en sıradan ayrıntıları bile bir büyüye çevirenlerdir... Ben Sezen Aksu’nun onlardan biri olduğunu düşünürüm. "Dil yetmeyince", "dert bitmeyince", "bildiğin, çektiğine yetmeyince", ve bilhassa "düşmanında kendini yakalayınca" ve bu yüzden "bir daha kin gütmeyince" şarkı söylemek lazım geldiğini bilir o çünkü...
Sezen’in yeni albümü "Şarkı Söylemek Lazım"ı dinlerken, Sezen Aksu’yu başlangıcından bugüne dek ürettikleriyle birlikte toplum hayatından çekip alsak ne olur diye düşündüm! Sadece müzik alanında ürettikleriyle değil, toplumun duyguları, dinamikleri, beklentileri konusunda yaptığı birebir gözlemleriyle birlikte hayatımızdan çekip çıkarsak ne olur?
Herhalde önce toplumsal bellek yelpazesi içinde sosyo - kültürel bir kayıt boşluğu doğar. Sonra da toplum kültürünün yeniden üretiminin önemli bir dilimini oluşturan popüler müzikte, belki de ilk defa ithal olmayan, bize ait duygularla söylenen şarkılar bireye ulaşmamış olur... Ve çok yazık olur!
"Diyar diyar gezdim geldim / Safiyeti sezdim geldim / Kendi ateşine yanan pervaneydim / Yalanımdan bezdim geldim... Uzanıp, örttüm bağrını usulca / Öptüm olgun erik gibi ağzını / Yürekten bir dua kondurdum alnına / Tadını çıkar derim kalbime"...
Ama artık Sezen’in ürettiklerini pop müzikle sınırlamak da doğru değil. Zaten onun şarkıları bizde kabul gören anlamıyla hiçbir zaman ‘pop’laşmadı bence. O, geldiği günden beri makam müziğini çok sesli olarak yeniden üretmeye çalıştı ve çağdaş armonik farklılıklar içinde makam müziğine yaslandı hep. Sezen’in şarkıları, bilinen anlamda pop müzikten çok farklıydı, bize aitti ve insanları bu kadar yakalamasının önemli nedenlerinden biri de buydu galiba. Batılı müzik otoriteleri de bunun farkında artık. Sezen Aksu, önce 25 Mayıs’ta Roterdam’da, 25 yıldan beri yapılmakta olan, Avrupa’nın en önemli kültür festivallerinden "Western Union Dünya Festivalöde sahneye çıktı ve festival dergisi, Sezen’e iki tam sayfa ayırdı ki bunu başka hiçbir sanatçıya yapmamıştı.
15 Haziran’da ise Londra’da Barbican Centre’da düzenlenen Medfest 2002 Festivali’nde iki saat süren başarılı bir konser verdi. Yaz boyunca, Avrupa ülkelerinde düzenlenen festivallere katılmaya devam edecek ve bütün bu festivallerde, kendi köklerine yaslanarak, çağdaş armonileri kullanan müzisyenlerin yer aldığı ‘world music’ kategorisinde konserler verecek. Bu arada İngiltere’de yayımlanan Independent gazetesi, Londra konserinden önce Sezen Aksu’ya yarım sayfa ayırdı. Roterdam’daki festivalde Sezen’i dinleyen Sue Steward, Independent gazetesindeki yazısında, "Sezen Aksu’nun eserlerinde tutku ve acının izleri gözüküyor, onun şarkıları, toplumun tüm kesimlerinin yüreklerine dokunuyor," dedi. Popülaritesinin sanatçıya büyük bir güç verdiğini söyleyen Steward, Sezen’in ülke sorunlarına da duyarsız kalmadığını belirtti.
"Hiç kavga bilmez gülle yaprak / Hiç kıyar mı ağaca toprak / Kıvır kıvır kıvır / Öz paramparça / Kıvır kıvır kıvır / Öz esir teninde." Hangi pop şarkıda yukarıdaki gibi dizelere rastlayabilirsiniz ki? Sezen artık olgunlaşmış bir şair... Kendi anılarını, hasretlerini, kederlerini ve gözlemlerini bizden esirgemeyen cömert bir şair ve müzik insanı. Ama artık hiç röportaj vermiyor ve televizyon programlarına katılmıyor... Kendini başka insanlar aracılığıyla ifade etmek istemiyor, "Şarkılarım yeterli" diye düşünüyor... Şarkılarında iç alemini, iç yaşantısını açmakta ne kadar cömertse, özel hayatının bir ürün gibi ele alınıp konu edilmesine, yani özel hayatından haber değerleri çıkarılmasına da o kadar karşı. Özel hayatında hiç kimseden farklı addetmiyor kendini çünkü. Bu yüzden bir albüm satışa çıkarken -sadece albüm mü kitaplarda da durum böyle artık- ilk defa hiçbir televizyon programı ya da gazete röportajı yapılmadı. Ve gördük ki hiçbir şey değişmedi, onun şarkıları tek başına bütün bunları kapsayacak bir olgunluğa ve güce sahip artık! Her yerde Sezen’in şarkılarını duyuyoruz yine, Sezen ortalarda görünmese de, mesajını müziği aracılığıyla bize iletti, "Şarkı Söylemek Lazım" geldiğine ikna olduk ve son albümüyle ‘öz’e çok yaklaşmış olduğunu da gördük... Şarkıları daha güçlü ve daha yalın bu yüzden.
Sezen, aylarca ortada görünmese de insanlar onu aynı şiddette sevmeye, hissetmeye devam ediyorlar. Onlar Sezen’i görmeseler de Sezen’le yaşayabiliyorlar, Sezen onların hayatlarının ve hayallerinin bir parçası olmuş. 25 yıl boyunca dinleyicisi ve seyircisiyle arasında katlanarak gelişen bu büyülü bağın nedenini düşünmek gerek. Bunca yıl sonra verdiği konserlerin, binlerce on binlerce kişi tarafından izlenmesinin sebebi nedir? Aslında belki de tek bir kelimeyle cevap vermek gerekirse: "Şefkat"... Sezen’in gerek müziği, gerek davranış diliyle bireye gönderdiği samimiyet, safiyet ve sadakatten oluşan bir "şefkat" olabilir bu. İnsanının ve toplumunun kültürel mirasını da değerlendiren bu kollayıcı - koruyucu şefkat, zaman içinde hedefini bularak sağlam bir biçimde kabul gördü bence.
Sezen onların içlerindeki en kuytu odalarında saklı duyguların ifadesi sanki. Söyleyemedikleri ama söylemek istedikleri her şey onun sözcükleriyle ve sesiyle hayata geçiyor adeta. Sezen onların acılarından, kederlerinden, arzularından, bazen de dalgacılıklarından, dilin gündelik özelliklerini kullanarak şarkılar yapıyor. O şarkıları çok seviyorlar, "Biz de tam böyle hissetmiştik," diye düşünüyorlar. Hayatın içinde tüketilen en sıradan kelimelerle, en sıra dışı duyguları anlatan ve hepimizin hayatlarına dokunan şarkılar yazabiliyor, o bir yaratıcı çünkü. Yaratıcılar da en sıradan ayrıntıları ve sözcükleri bile bir büyüye çevirebilirler!
Onun şarkıları, insanların hayatın içinden daha az zahmetle geçmelerine yardım ediyor. Toplumla olan ilişkisinde biraz derince kazılar yapıldığı takdirde, Sezen Aksu, bu toprakların on bin yıllık bir birikim zincirinin son halkalarından biri olarak değerlendirilebilir diye düşünürüm her zaman. Anadolu’da Ana Tanrıça ile başlayan ve günümüzün çağdaş kadınına kadar uzanan bir birikimin dişi simgesi gibi görülebilir o. Sezen, şarkı sözlerinde ve bestelerinde Anadolu’nun sesini ve duygusunu evrenselleştiriyor. Sanırım Batı kültür odakları da bunu görmeye başladı. Sezen artık Avrupalılara şarkı söylüyor. Ve son albümü bence çok farklı diğerlerinden, daha yalın bir derinlik var bu şarkılarda insanı sarsan.
"Şarkı Söylemek Lazım" gerek müziği, gerekse sözleriyle çok iyi bir öneri bence, hem de hepimiz için.
(Pakize Barışta'nın 05.07.2002 tarihli Milliyet'teki yazısı)

0 Yorum Ekle:

Yorum Gönder

<< Home

 8o  XMLº 
Blogwise - blog directory
Music Blog Top Sites
blog search directory
Blogarama - The Blog Directory
Proogle.de
Link Dünyası>
Technorati Profile