Şarkı söyleyen çeyiz

Silik (!) bir sızı belki ama kaydını silememiş aklım.
Annem, o gün çeyizimin ilk halini yaktı bir nevi, en bakire hevesimi... Ve fena halde borçlandı bana. Beni gizliden sevdiği için eski bakiyesi de kabarıktı zaten. Böyle, annesi "içinden" seven çocuklar biraz sevgi arsızı oluyorlar galiba. Onlar "dışından" sevilecekler. Dokunacaksınız, öperken koklayacaksınız, sarılacaksınız, ille de kelimelere dökeceksiniz...

Yangından sonra şarkılarını koydum çeyiz sandığına... Her duruma uygun bir parça vardı. Her duruma uygun bir anı. Hazreti narsistle birbirinize girmişsiniz, farz - ı muhal. Kallavi bir kavga... Çenen, zembereği boşalmış saatler gibi. Konuşarak öldürmeye hazırsın. Ne o, derdini anlatacaksın "fistanlı" kelimelerle. Yazılı olarak da her türlü deliliği yapmışsın; "git" diyen upuzun metinler döşemiş, yarından da yakın bir zamanda vazgeçmiş, inandırıcılığını kaybetmişsin. Ego kanayan bir şey olsa, dakkasında kan kaybından gidecek, o kadar yerlerdesin hani. İşte tam sırası. Süt dökmüş kendi mahcubiyetine gerek yok. Sezen de Onno’yu tabancayla kovalamamış mıydı Levent sokaklarında bir sabah vakti. Hatırlasana... Ohhh... Bundan iyi teselli mi olur? Aşk da böyle bir şey zaten. Akla uzak. Kim rasyonalize etmiş ki sen edeceksin. Ve şimdi çıkar bir Sezen Aksu şarkısı... Ser şöyle temiz temiz, sakız gibi; sabun koksun her yan. Duygusal olmak başka şey, ağlaklık başka. Sezen ölçüyü bilir, Sezenciler de...

Sandığıma bir albümlük şarkı daha eklendi geçtiğimiz ay: "Şarkı Söylemek Lazım". Bizim çeyiz bayram etti: Kırlentler, saten kaplı yorganlar, güvertür, ajur, dantel anglez... - Kendine Sezen Aksu’dan çeyiz yapanlar, evde kalacaklar (!) kesin. Erkekler çok bilmiş kadınları sevmiyor malum. -
Bu albüm başka! Hayatı iyiden iyiye anlamış bir Sezen Aksu ile karşı karşıyayız artık. Safiyeti sezip gelmiş bir Sezen Aksu. Düşmanında kendini görmeyi başarmış. "Diyebilir misin ki tek doğru budur?" bilgeliğinde... Savaşma seviş tembihinde... Birlikte hayata karışmaktan söz eden... Bir tutam manasız inadın kara kışında sarı yazı hisseden... Dansöz dünyanın ateş dansını keşfetmiş... Gözünün yaşını Hisar’a yüzdürmüş...
Kopardığım kıyametler hikâye! İhanetse buyursun... Çeyizimde hazır şarkısı. "Gönül bu, sevdi" diyecek kadar büyümüşüz, nasılsa. "Yarası saklı" kalsın. Anıların her hakkı mahfuz! Hem koca (!) İstanbul’un kaldıramayacağı keder de ne ola? Aşktan kim ölmüş? Ayrılıktan? Terk edilmekten? Gelsin... "Bildiğin çektiğine yetmeyince..." anları da gelsin. Şarkılar var kırlentlerin arasında. Deprem bekliyoruz. Yeni bir kriz... Fitne fesat... Dünya işleri kesat. Olsun Godot da ha geldi ha gelecek zaten; ayrıca bıçak kemiğe dayandığında Godot olmasını biliriz evelallah: "Biz gördük her şart her koşulda babalar gibi dayanmayı".

Ve yıllar geçmiş "Su gibi" kabilinden... İşte o yılların tekmil tadı: "Şarkı Söylemek Lazım".
"Sezen’i senden çok seviyorum," dediğim için yakılmıştı resimler. Annem de çocuktu ben de... "Küçüğüm" henüz yazılmamıştı.
Şarkı söyleyen çeyizim, bu yazı 20 yıllık bir teşekkür sana. Annemden ve benden!..
(Filiz Aygündüz'ün 05.07.2002 tarihli Milliyet'teki yazısı)
0 Yorum Ekle:
Yorum Gönder
<< Home