12 Ekim 2005

Sizin Sezen'iniz kim?



(Berat Günçıkan'ın 4 Eylül 2005 tarihinde Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan SEZEN AKSU yazısı üzerine Gürşah arkadaşımın yazara gönderdiği mektup.)

Sayın Günçıkan,
4 Eylül 2005 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’nin Pazar Eki’nde Sezen Aksu ile ilgili kaleme aldığınız yazınız üzerine size bir yanıt verme ihtiyacı hissettim.
Öncelikle belirtmeliyim ki yazınızdaki tariflerden hiçbirine uymuyorum yani ne ayak bileğimde Aksu’nun dövmesi var, ne de sert bir dudak bükme ile kendisini olumsuzlayanlardanım. Sadece, ben de 30’lu yaşlara doğru yol alan hemen herkes gibi hüzün, neşe ve aşkın başını çektiği insana dair tüm duyguları onun şarkılarıyla belleğime kaydetmiş milyonlarca insandan biriyim.
Zaten size birazda hayretle cevap verme isteği uyandıran da bu oldu bende: Kategorizasyon merakınız. Bütün bir yazı boyunca siyah ve beyaz arasında gidip gelmiş, Aksu’yu aklınızdaki tariflere uyduramadığınız içinde “Daha çok yolu var” diye bitirmişsiniz. Birikiminizi, uzmanlık alanınızı, en çok da vicdanınızla ilişkinizi merak ediyorum.
Yazı “Sizin Sezen’iniz kim?” diye baskın bir taraf olma zorunluluğuyla başlayıp, "Peki şimdi Sezen Aksu Diva mı?” gibi yazı boyuna olmadığını ima eden vasat bir algı oyunuyla son buluyor.
Öncelikle hatırlamalı ki, bahsettiğiniz Sezen Aksu “şarkı söylemenin” kendisi dışında sunduğu her şeyi reddeden, bırakın diva, star, süperstar gibi güdük, hacmi söyleyenin zekasıyla sınırlı etiketleri, kendisinin de dahil olduğu popüler kültürün zorunlu kıldığı her türlü şan, şöhret ve bunların devamı için gerekli cambazlıklardan arınmış, sadece müzik yapan, 700’den fazla şarkıya imza atmış bir “şarkıcı”. Şimdi durum bu kadar açıkken, bir insanın, talep etmediği bir ünvanı, hak edip, etmediğini tartışmak nasıl bir motivasyon bunu anlamak güç.
Siz “Masum Değiliz”in olduğu bir albümde “Homidi Pufidi Tumba” şarkısının da olmasının hayranlarını küstürdüğüne (böyle genel bir yargıya nasıl vardığınız da ayrıca tartışma konusu) inanırken şimdi ben size benim Sezen’im hangisi nasıl anlatayım, bu neredeyse imkansız. Bir kere o şarkıyı tekrar dinlerseniz, oynak ritimlerine ve vurmalı sazların egemenliğine rağmen son derece eleştirel bir kara mizah şarkısı olduğunu fark edeceksiniz. Kaldı ki böyle olmasa bile, biraz eğlenmenin, nefes almanın, insanın bütün bu koşuşturma içinde kendine ayırdığı bir şarkılık zamanda gülümsemesinin neresi “Masum Değiliz” in duygusunu zedeliyor anlayabilmiş değilim. Hayat her iki duyguyu da, daha binlercesiyle beraber kucaklayan, her sert köşenin, zıddıyla dengelendiği çok açık bir alan. Dolayısıyla “O mu? Bu mu?” yüzeyselliğinde çözülemeyecek kadar karmaşık bir yapı bu. Çözülecek bir düğüm de yok aslında,sadece biraz rahatlayın ve etiketlemek yerine keyif almaya çalışın her şeyden, tabii şarkılardan da.
Değinmeden edemeyeceğim bir komik saptamanız daha var. Aksu’nun bir röportajda sesini ve şarkılarını “Bir lütuf, bir şans bu” diye tanımlamasını bilgiyi, çabayı, algıyı çoğaltmayı reddetmek olarak yorumlamış, sizin “divalık” testinizden geçebilen şanslı kişiler için şarkı söylemenin onları ayrıcalıklı kılan bir tuhaflık, bir şans yada lütuf değil, yaşamaları için gereken doğal bir eylem olduğunu belirtmişsiniz. Ve kendi kendinizi yanıtlamışsınız bence. Sizin de dediğiniz gibi şarkı söylemek, milyonlarca insanın kalbini titreten bir sese sahip olmak “doğal” bir hal, yani bir şans, lütuf. Kimilerinin dünyaya el becerileri, matematik zeka, sportif yeteneklerle donatılmış olarak gelişi gibi, kimileri de şarkı söylemek üzere doğarlar. Çaba ve bilgiyle ancak sesinizi eğitebilirsiniz, ona sahip olamazsınız. Çok eğitimli, oktav hesaplarına göre kıymetli, tekniği çok sağlam bir şarkıcının söylediği şarkı kulağınızdan kalbinize olan yolu bulamazken, bir sokak şarkıcısının ilk hecede sizi kapsama alanına almasını başka nasıl açıklarsınız?
Bu konuyla bağlantılı olarak “ego”ya da değinelim istiyorum. Sezen Aksu’nun şarkılarındaki tevazu gösterilerinin arkadaki güçlü egoyu gizlemeye yetmediğini söylemişsiniz. “Önemli” olmaktan feragat edememiş birinin sahip olduğu bu kadar değerli bir şeyi sadece şans olarak yorumlaması mümkün mü? Ayrıca tevazu sahibi olmak, egonun farkında olmamak değildir ki, aksine her an ensenizde durup, sizi yenmek için fırsat kollayan bu meseleyle baş edebilmek ciddi bir farkındalık gerektirir. Zeka sahibi her insan için tuzak çok yakındadır, algıyı kendi lehine çevirmeden tarafsız kalabilmek, bunu başarırken, sıradanlaştırmak herkese nasip olacak bir şey değil.
Son olarak; hani Sezen Aksu’nun bir kuşak sonra şarkılarıyla birlikte yok olup gidecek bir pop yıldızı olup, olmadığını sormuşsunuz ya, yazınızın yayınlandığı günün akşamındaki Sezen Aksu konserini izlemek üzere Açıkhava Tiyatrosu’nu merdivenlerine kadar dolduran, 20 dakika boyunca yağan şiddetli yağmura rağmen yerlerinden bile kıpırdamayan binlerce kişiye bakarsak pek öyle görünmüyor.
Saygılarımla,
Gürşah Özen

0 Yorum Ekle:

Yorum Gönder

<< Home

 8o  XMLº 
Blogwise - blog directory
Music Blog Top Sites
blog search directory
Blogarama - The Blog Directory
Proogle.de
Link Dünyası>
Technorati Profile