11 Ekim 2005

"Şahane bir gece çaldım hayattan"



Açık Hava Tiyatrosu'nda verdiği konserlerin üçüncü gecesi, konserin sonlarına doğru böyle söyledi Sezen: "Yine şahane bir gece çaldım hayattan."
Sezen konserleri benim de hayattan çaldığım keyiflerden, hayatımın ritüellerinden biridir. Çok sevgili bir dostumla yıllar öncesinde başlattığımız bir ritüel. Her yaz bir Sezen konserine mutlaka gideriz birlikte. Önce Ortaköy'de bir yemek, yemekle birlikte birkaç kadeh içki ve doğru Sezen Aksu konseri... Sevgili dostum, Amerika'da olduğu için üç yıl kadar bu ritüele ara vermek zorunda kalmıştı ama ben geleneğimizi sürdürmeye devam etmiştim. Hayatı biraz da ritüeller güzelleştirir değil mi ? İşte yine dostum, ben ve Sezen...
Sezen, "Minik Serçe" saçı ve "Bıldırcın Sezen" giysisiyle çıktığı konserine "Dansöz Dünya" şarkısıyla başladı. Ve doğrusunu isterseniz, bir konser başlangıcı için hiç de iyi bir seçim değildi bu şarkı. Ki, seyircinin coşkulu bekleyişi, konserin bir türlü başlayamaması üzerine yapılan heyecanlı tezahürat, daha ilk şarkıda söner gibi oldu. Bir kere sözleri anlaşılmıyordu. Bir gürültü, bir karmaşa halinde sürdü şarkı. Ara nağmesinde güzel bir ağıt başladı, ama o ne? Sezen'in vokalistlerinden bir hanım, rakkase kılığında ağıta eşlik ediyordu. Tamam, bir Asena hırsıyla veya Tanyeli şangırtısıyla yapılan bir göbek dansı değildi, ilginç hatta kişilikli bir göbek dansıydı bu ama -tepkilere bakılırsa- ben de dahil hiç kimse göbek dansıyla ağıtı bir arada algılayamadı, bu deneysel çabaya bir anlam veremedi. Sezen "Dansöz Dünya"yı çok sevse de, bu şarkıdan büyük beklentileri olsa da (albümde bir de versiyonu var) kabul etmesi gerekir ki, bu şarkı "Rakkas"ın eğlendiriciliğine de, "sosyal mesaj" anlamında (hiç sevmesem de) "Hadi Bakalım"ın gücüne de sahip değil.

İtiraf etmem gerek, konserin ilk yarısı gerek repertuvar seçimi, gerek yorum, gerekse orkestrasyon açısından vasat geçti. Peş peşe gelen uyumsuz eski ve yeniler, özensizce icra edilen "Sen Ağlama / Git / Geri Dön / Unut / Beni Unutma" potpurisi... Çaresiz ikinci yarıyı bekleyecektik. İkinci yarı en azından repertuvar bakımından daha zengin, birbirini takip eden şarkılarla daha tutarlı ve yorum açısından daha keyifliydi. Kıvanç, pardon Kıvanch K.'nın "Kahpe Kader" şarkısına yaptığı katkı inanılmazdı mesela. Underground müzik, arabeskle ancak bu kadar güzel uyumlandırılabilinirdi. Peş peşe güzel şarkılar geldi sonra. "Tutuklu", "Keskin Bıçak", "İstanbul İstanbul Olalı"...
Ve ne acı ki, üç saatlik konserde, onlarca şarkının içinde Sezen, sadece iki üç şarkıyı "arızasız" söyleyebildi. Hani o meşhur şehir efsanelerinden biri: "Sezen'in artık sesi bitti!" Sezen'in sesi bence on yıl önce bitti. Belki de "Git" albümünden beri sağlıklı değil artık sesi... Çok üzülüyorum ama Tanrı'nın Sezen'e verdiği bir ceza sanki bu. O Türkiye'nin en ünlü şarkıcısı ama sesi eksik! Büyük bir paradoks, hüzünlü bir ikilem. Ama sürekli teşekkür ettiği Tanrı, Sezen'e bir de armağan verdi. Eşine zor rastlanır, belki de rastlanmaz bir seyirci sevgisi, kabulu ve sadakati. Sezen bence bu sevgiyle, bu kabulle, bu bağlılıkla ve tabii ki aklıyla veriyor konserlerini yıllardır. Yoksa Allahın bir pazartesi gecesi, üstelik çarşamba, perşembe gecelerinden sonra, üçüncü konserinde bile dört bin kişilik mekâna beş bin kişi doldurabilmesini neyle açıklayacağız ?
Sezen ne kadar haklı. "Ne çok ortak anımız var" diyor. Gerçekten de ne çok. Birçoğumuz gençliğimizi de ortayaşlılığımızı da, yaşlılığımızı da onun ve şarkılarının eşliğinde yaşadık, yaşıyoruz. Yaşadıklarımızın ve yaşamak istediklerimizin tercümanı olması Sezen'i özel, benzersiz kılıyor.
İster inanın ister inanmayın, ben her Sezen konserinde ağlayan bir kadına tanık oluyorum. Öyle, sessizce, şıpır şıpır gözyaşı döken bir kadın, mutlaka. Sağımda, solumda, arkamda, önümde, mutlaka bir kadın Sezen'in bir şarkısında ağlıyor oluyor. Buna ben bile inanmakta zorlanırken, sizin inanmanızı beklemek haksızlık. Yine bu konserde de, sevgili dostumun yanında oturan hayli sert yüzlü kadın, bir baktım ki, "Bir Çocuk Sevdim Uzaklarda"da asaletle ağlıyor. Kim bilir çocuğu ondan uzakta, onsuz mu büyüyor, yoksa çocuğunu büyümeden mi kaybetti? Kim bilir? "Ben böyle yürek görmedim, böyle sevgi..."
Söz unutan şarkıcı çok ama hece yutan bir tek Sezen. Herhalde bu da o meşhur ses probleminden kaynaklanıyor. Doğrusu, bu ses ve bu performansla dünyanın hiçbir yerinde konser verilemez. Topa tutarlar adamı! Ama işte Sezen'in istisna olduğu noktalardan biri daha. Ve hiç bıkmadığı, aynı esprileri. Mesela Karadenizli babasının "idrak problemi", annesinin "don yağı" gibi soğukluğu ve mesafesi, üç kuşağa şarkı söylediği, bir üç kuşak daha çıkaracağı ve "bis" meselesi... Birkaç yıldır her konserinde aynı espri: "Bu 'bis' meselesi aramızda bir numara. İki taraf da biliyor, siz alkışlayacaksınız ben de geleceğim. Karşılıklı bildiğimiz ve tekrarlamaktan bıkmadığımız bir numara."
Ama her şeye rağmen müthiş bir final. Herkesin ayakta alkışlarla eşlik ettiği, Sezen'in albümdeki kadar güzel söylediği, orkestranın coştuğu, Kıvanch K.'nın döktürdüğü, havai fişeklerle renklendirilen bir final: "Şarkı Söylemek Lazım".
Ve bir bis ve biste yukarıda alıntı yaptığım aynı espri... Şimdi ben bu kadar laf ettim de, bir daha Sezen konserine gitmeyecek miyim sanki? Ne münasebet, elbette gideceğim. Tabii "Kolay olmayacak, elbet üzüleceğim..." Ama, aman ritüellerimi bozmayayım, geleneklerimi sürdüreyim, diye değil. Sezen'i sevdiğim için, hâlâ şarkılarıyla yaşadığım için. Gelecek yıl da Sezen konserini seve seve bekleyecek ve koşa koşa gideceğim; sesi kısıldığı, hece yuttuğu her an gerileceğim, onun adına korkup kaygı duyacağım, sağımda, solumda, arkamda veya önümde usul usul ağlayan bir kadın göreceğim. Üstelik mutlaka bir şarkıda ben de ağlayacağım.

(Mehmet Bilal Dede'nin yazısı)

0 Yorum Ekle:

Yorum Gönder

<< Home

 8o  XMLº 
Blogwise - blog directory
Music Blog Top Sites
blog search directory
Blogarama - The Blog Directory
Proogle.de
Link Dünyası>
Technorati Profile