Acı tatlı ne varsa hazinemdir...
Duygu Asena'nın zaten gülümsemediği zaman çok azdı. Hastalığını yenmek üzere olduğu şu günlerde bu gülümseme daha değişik bir çehreye büründü. Neşeden çok sükunet, hergelelikten çok anlayış ve tevekkül... Ama yine de umutla parıldayan gözler. O gece zaten herkes oraya bu bir çift gülümseyen göz için toplanmıştı. Hepimiz koca koca insanlardık, hepimiz birbirimizle dosttuk ama hepimiz daha çok "onun" dostuyduk.
Haşmet Babaoğlu ile Nebil Özgentürk Cumartesi günü Bebek Kahve'de muhabbet ederken görmüşler İnci ile Duygu'yu. Kardeşi İnci, hastalığı sırasında Duygu'nun adeta ikinci yarısı olmuş. Demiş ki Nebil; "Dostları toplayalım, salı Pafuli'de bir Duygu gecesi yapalım." Sonra kolları sıvamış.

Hani adettir ya böyle gecelerde herkes kalkar bir şeyler anlatır.. Adet o gece de bozulmadı. Haşarı çocuk Metin Uca sunuculuğu üstlenmişti. (Laf aramızda koskoca adam oldu hâlâ çocuk gibi) Gecenin ağzı laf yapan bir numaralı kişisi olduğu için ilk nutku atmak da doğal olarak Sunay Akın'a düştü. "Siz kaşındınız arkadaşlar" diye söze başladığında pirelenmiştik ama yine de 1830'lu yıllardan söze gireceğini düşünmemiştik. Bir 17'nci yüzyıl şairinden başladı işe. Adamcağız hayatında hiç kayığa binmemiş. Eminönü'nden Galataya gitmek için tüm Haliç'i atla geçermiş. Oysa o günlerde Galata ile Eminönü arasında çalışan 14 bin kayık varmış. Sunay, "Düşünebiliyor musunuz 14 bin kayık.." diye vurgulayarak dikkatimizi, şaşkınlığa çevirdikten sonra yavaş yavaş konuya geldi. 1836'da ilk köprü kurulduğunda şairimiz de rahatlamış, "İşte ilk olarak o köprüde karşılaştım Duygu Asena ile" deyince, Galata'dan Duygu'ya doğru bir köprü kurmuş olduğunu anladık. Sunay, Duygu'nun yazılarının yayınlandığı dergileri Galata köprüsündeki bir kitapçıdan alırmış hep. "Ben kadınların gelişimini annemden, eşimden değil, Duygu'dan öğrendim. Şimdi 11 yaşında bir kızım var ona bakıyorum ve Duygu'nun tespitlerinin ne kadar doğru olduğunu görüyorum" dedi.
Sonra sözü Duygu hakkında anlatılan bir şehir efsanesine getirdi. Duygu, bir televizyon programında Nazım Hikmet için kartpostal şairi demiş de, Can Yücel onun ağzının payını vermişmiş... Bunun doğru olmadığını ben biliyordum. Meğer Sunay'a da Can Yücel söylemiş bunu "Duygu öyle şeyler söylemez, ta....lı kadındır" demiş kendi üslubunda.
Sonra şiirler okundu, şarkılar söylendi. Serap Ezgü "Tahir olmak ayıp değil, Zöhre olmak da, hatta sevda yüzünden ölmek de..." diye başlayan o güzelim Nâzım dizelerini okudu, Nebil masaların üzerine çıkarak harika bir Genco Erkal taklidi yaptı, iki de türkü patlattı. İclal Aydın gerçekten hayran olduğu ablasını birkaç harika cümleyle anlattı. Belliydi ki, sıra yavaş yavaş Sezen'e geliyor... Ve eğer Sezen yüreğinden şarkı söylemeye, başlarsa susması zordur. Bu nedenle erkeklerin bir kısmı için kısa bir tuvalet molası zamanı gelmişti. Ben bu yolculukta kendime yoldaş olarak Atilla Güner'i seçtim. O arada karşılaştığım Pafuli'nin sahibi eski dost Yaşar Tezcan'dan da o harika fasulye turşusunun tarifini almayı da ihmal etmedim. Bildiğimiz taze fasulyenin önce turşusunu kuruyorlarmış. Zamanı gelince temizleyip bol soğanla Trabzon tereyağında kavuruyorlarmış sıcak servis yapıyorlarmış. Aklınızda bulunsun ve afiyet olsun.
Yerimize döndüğümüzde Sezen söylemeye başladı. Pafuli Yaşar hemen koşup yan tarafta bir lokalden haykıran arsız müziği kapattırdıktan sonra Sezen'in tek başına gürleyen sesi doldurdu kulaklarımızı: "Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem, gitmem/ Unutamam, acı tatlı ne varsa hazinemdir/ Acının insana kattığı değeri bilirim, gidemem..."
Biz de gidemedik. Gecenin sonunda hepimizin yüzünde gülücükler vardı..
Duygu'nun da..

(Arda Uskan'ın 11.09.2005 tarihli Vatan'daki yazısı)
1 Yorum Ekle:
acı cehre konusunda Türkiyenin bir numarası olduğuna inanıyoruz. http://www.acicehre.net sitemizi kontrol edin.
Yorum Gönder
<< Home